1. YAZARLAR

  2. Mürşat ÖZKAYA

  3. Lisanssız elektrik (2): Ah şu yatırımcılar!
Mürşat ÖZKAYA

Mürşat ÖZKAYA

Yazarın Tüm Yazıları >

Lisanssız elektrik (2): Ah şu yatırımcılar!

Yıllardır tatil sezonlarında da yazı yazmaya alışkın biri olarak bu sefer biraz zor geldiğini itiraf etmeliyim. Acaba bu durum salt benden kaynaklanan sebeplere mi dayanıyor yoksa yıllarca bu sektör hakkındaki sorunları yazmamıza rağmen değişen bir şey olmaması, buna rağmen hala yazmaya devam ediyor olmamızdan mı çözemedim. Gene de sektörün hem kanun yapıcı ve uygulayıcı hem de yatırımcı tarafını bilen biri olarak bütün köşe yazarları gibi içimdeki dürtüyü yenemeyecek ve yazmaya devam edeceğim gibi duruyor.

Son yazıda, yatırımcıların yaşadıkları sorunları ve bu sorunlara ilişkin muhtemel çözüm önerilerini sıralamıştım. “Lisanssız” denen kavramın yatırım kavramı ile bağdaşmadığını veya en azından bağdaşmaması gerektiğini düşünen kişiler olsa da, eğer ki piyasadaki oyuncular tarafından yasal bir yatırım ortamı oluşturulduysa, bu ortamın en temiz ve hızlı gerçekleştirilecek şekilde yatırımcılara sunulmasının, devletin bu alandaki bir numaralı görevi olduğunu düşünüyorum.

Herhangi bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için, yukarıda yazdığımı biraz daha açayım. 2005 yılında çıkarılan YEK Kanunu’ndan bu yana güneş enerjisine yatırım yapmak ve de kazanmak isteyen yatırımcılar, uygun ortamın oluşması için 2013 yılındaki önlisans başvurularına kadar beklemişler, azınlıkta kalan bir zümre dışında beklemeye de devam etmektedirler. 600 MW gibi küçük bir dilimin bile hala sonuçlandırılamaması, EPDK’dan YEGM’e, oradan tekrar EPDK’ya, sonra da TEİAŞ’a başvuruların gidip gelmesi, nedense sadece küçük bir kısmın ihalesinin yapılması ve ilk ihalede yaşanan enteresan fiyat hareketleri yatırımcıların iştahını kaçırmıştır. Hal böyle olunca da, bu fırsatı kaçırmak istemeyen yatırımcılar, dışarıdan bakılınca çok da mantıklı olmayan bir yatırım ortamını kendi kendilerine geliştirmişlerdir.

Gelişti gelişmesine de, ortaya normal bir çocuk çıktı mı, işte orası meçhul. Tam bu noktada, her zaman vermiş olduğum ve bizim lisanssız sektörü ile birebir örtüştüğünü düşündüğüm biyodizel sektörü örneğini burada tekrar hatırlatmak istiyorum. Devletin temel de tarımı geliştirmek için çıkardığı ama yatırımcıların ham veya rafine yağ ithal ederek kısa süreliğine kendileri için oldukça karlı bir yatırım ortamı yarattığı sektör ani bir ÖTV kararıyla bir anda dibe vurdu ve bu alanda yapılan bütün yatırımlar ülkemizde yapılan boşuna yatırımlara eklenen bir sayfa olarak tarihteki yerini aldı. Ne tarım gelişti, ne tüketici temiz yakıt kullanabildi maalesef ne de genele yayılacak şekilde yatırımcılar kazandı. Avrupa’da olmayan tesis kapasitesi ülkemizde oldu, biyodizelci olmayan ne politikacı, ne eski futbolcu kaldı. Sonunda da malum son.

Şimdi aynı durumun lisanssız sektörü için de olabileceğine, yani özellikle EPDK tarafından getirilecek yeni düzenlemelerle benzer karışıklığın bu sektör için de olabileceğine dair dedikodular etrafta dolaşıyor. Yüzde bilmem kaç öz tüketim şartı getirileceği bu dedikoduların en önde geleni. Eski başvurulara bu şartın getirilemeyeceği, getirilmemesi gerektiği, bunun biyodizel sektörü gibi, ülkemiz temiz enerji sektörüne büyük bir darbe getireceğini söylemek sanırım pek yanlış olmaz. Yeni başvurular için yapılacak böyle bir düzenlemenin de, zaten inanılmaz sayıdaki başvurular nedeniyle şişmiş olan trafolar nedeniyle artık pek de bir anlam ifade edemeyeceğini söylemek de yanlış olmaz. Neyse ki şimdilik devlet kanadındaki çeşitli kaynaklar aracılığıyla böyle bir düzenlemenin gündemde olmadığı söyleniyor.

Gelelim mevcut duruma! Devlet çeşitli konularda hata yapmış, eline yüzüne bulaştırmış, kaş yapayım derken göz çıkarmış, düzelteyim derken daha da karıştırmış olabilir. Fakat bu noktada yatırımcıların hiç mi günahı yok, elbette var. Ülkemizde -özellikle enerji sektöründe- bunun örneğini oldukça fazla görüyoruz. Altına hücum gibi yatırıma hücum eden, yeni açılan bir sektöre hiç hesap kitap yapmadan dalan, sonra da ciddi hesap kitap yaparak yatırım yapanı da kendi gibi boşluğa sürükleyen bir yatırımcı kisvesi maalesef var.

Devletin –kimine göre son derece yanlış hesap ve öngörüleri ile- mantıksız doğalgaz anlaşmaları sonucu ciddi anlamda teşvik sağlamış olduğu doğalgaz yatırımcıları bunun en güzel ve en göz önündeki örneği. İnanılmaz sayıda doğalgaz lisansı alındı ya da başvurusu yapıldı, sonunda da cari açığımız tavanlara demir attı. Sonuçta gelinen noktada da, devlet doğalgazdan elektrik üretimi yatırımlarını en temel yatırım teşvik kapsamından bile çıkarmak zorunda kaldı.

Bu alandaki en acı örneği ise maalesef biyodizelciler yaşamış, dünyada emtia fiyatlarındaki artışa paralel olarak yağ fiyatlarındaki artış ve devletin yeni kararları ile sektör bir anda dibe vurmuştur. Bunun en önemli sebebi de, sektörün yerli üretim yerine kolay yolu seçerek yağ ithal etmeye kanalize olmasıdır. Sıradan kimyasal tesisleri, madeni yağ üreticileri hatta büyük yemeklik yağ tesisleri bile oldukça basit yöntemlerle biyodizel, yani yağ asidi metil esteri üreticisi olma yolunda ilerlemiş ama topyekün hüsrana uğramışlardır.

Şimdi gelelim kendi sektörümüze. Yukarıdaki örnekler ortada iken, bizim yatırımcılarımızın birçoğunun bu örnekleri bilmediklerinden hatta bilseler bile bazılarının gerekli dersi çıkaramayacaklarından açıkçası hiç şüphem yok! Öncelikle, ben devletin bile özellikle güneş projeleri için bu kadar aşırı sayıda başvuru geleceğini öngördüğünü sanmıyorum. Yönetmelik yenilenirken getirilen yeni şartlar bile kimseyi durduramadı. Kısa bir alışma devresinin ardından,akıncı kuvvetleri başvurularına devam ettiler, peşlerinden de bilen bilmeyen bütün piyadeleri sürüklediler. 1 MW, 2 MW yapılan başvurular aynı arazide 17 adet başvuruya kadar ulaştı. Gerçek anlamda yatırımcıların bulunduğu, 3-5 MW’lara mahkum olan lisanslı güneş yatırımcılarını çıldırtacak olan bu rakam artık lisanssız yatırımcıları arasında normal olarak anılmaya başlandı.

Şimdi gelin neleri yanlış yaptıklarına ve yapmaya devam ettiklerine bakalım:
Öncelikle, lisanssız sektörünü yatırım yapılabilecek bir alan olarak gören para veya cesaret sahibi yatırımcılarımızın pek çoğunun yatırım geri dönüş süresini bile ciddi anlamda hesap etmediğini düşünüyorum. Aksi olsaydı, yapılan başvuruların birçoğunun yapılmaması gerekirdi. Aşırı sıcak, aşırı nemli, aşırı eğimli arazilerde ciddi anlamda başvuru yapıldığını görüyoruz.

Milyon eurolar tutacak olan yatırımını sadece ekipman maliyetini yıllık enerji ile enerjinin satın alım fiyatı olan 13,3 değerinin çarpımına bölerek hareket eden yatırımcılar biliyorum. 10 sene sonraki alış fiyatı nedir diye sorulduğunda kaç tanesi cevap verebilir acaba? Tamam, bu soruya kimse cevap veremez ama en azından insanın elindeki seçenekleri bilmesi gerekir. Ben fizibilite hesabı yaparken 25 sene boyunca 13,3 USD cent / kWh kullanan yatırımcı da gördüm. Peki tüketim noktasına göre kWh başına belli bir miktar dağıtım sistemi kullanım bedeli vereceğini kim biliyor?
Gelelim arazi mevzusuna. Şu anda bile belki yüzlerce kişi lisanssız sektöründe yatırım yapmak için arazi bulma amacıyla dağ tepe geziyor veya birilerini gezdiriyor. Mantıklı bir yatırımcı için bu birileri çok önemli olmasa da, ne yaptığını tam olarak bilmeyen hatta bilgisiz yatırımcı için bu kişiler ciddi zarar veriyorlar.

Maalesef ülkemizin tam bir sorun yumağı olan parçalanmış arazi mevzusu da güneş hatta rüzgar yatırımcısını vuruyor. Yıllar boyunca aile hatta sülale fertleri tarafından parçalanmış araziler için çok ciddi araştırma yapmadan, sadece arazi sahibi veya emlakçıya güvenerek hareket eden yatırımcı, arazinin alınması aşamasında uğraşıp duruyor.

Birazda şu malum orta gerilim hatlarından bahsedelim. Son 1-2 yıldır bütün lisanssız yatırımcıları rüyasında orta gerilim hatlarının peşinde koşuyor. 1.0 raven 3,0 pijon, 4.77 hawk tabirleri artık herkesin dilinde ve bu hatları keşfedip uygun araziyi de bulan, anında başvuruyu yapıştırıyor. Swallow denen şey ise artık burun kıvrılan, buna rağmen arazi simsarları tarafından “gel abi orta gerilim hattı var” diye bilmeyen yatırımcılara pazarlama nesnesi olarak kullanılan bir orta gerilim hattı olarak tarihe gömüldü.

Hadi bu noktaya kadar mantıklı hareket etmiş bir yatırımcı olsun. Peki zaten onlarca başvuru yapılmış trafo merkezine belki altmışıncı belki yetmişinci başvuruyu yapmanın mantığı nedir. Milyon euroluk yatırım, “belki ileride trafo kapasitesi genişler”, “belki eski başvurular yapılmaz ve düşer”, “ben başvuruyu yapayım da hakkım elimde olsun” diye yapılabilir mi? Evet yapılır, çünkü yüzlerce örneği var. Bu noktada dağıtıcımcılar veya TEİAŞ sorumlu olsa da ciddi bir soruşturma yapmadan körü körüne başvuru yapan yatırımcılar birçok kere hüsrana uğrayacaklardır.

Bunlar ve bunlar gibi birçok yanlış yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Tarımsal bütünlük ve imar planı aşamasında sıkıntı yaratabilecek bir sorun olan kadastro yolu olmayan arazilere yapılan başvurular, hatta nasıl bağlanacağını bilmeden, lisanslı başvurulardaki gibi kamulaştırma olduğunu farz ederek orta gerilim hattına kilometrelerce uzaktaki arazilere yapılan başvurular, hükümetin kaşıması ile değişmezse dönüm başına 8 agaçtan daha çok zeytin ağacı varsa kesilemeyeceğini bilmeden zeytin ağacı dolu arazilere yapılan başvurular… Yani hatalar dizboyu! 

En önemlisi de, kendi elektriğini üretene bir kolaylık olarak getirilen, kişisel düşünceme göre devlet bir tarafta, özel sektör bir tarafta ciddi hasara uğrattığımız sektörde, bu alanda kurulmuş bir derneğin YK üyesi olarak daha ne kadar bu şekilde devam edebiliriz açıkçası bilemiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar