Evet, Kuşak Yol Girişimi’nin büyüklüğü, dünya ticareti üzerine olası etkileri, kapsamı üzerine genel bilgileri önceki yazılarda paylaştık. Şimdi de söz konusu girişimin siyasi etkilerini, bunu kimlerin desteklediğini ve ne fayda beklediğini, kimlerin hangi gerekçelerle karşı çıktığını irdeleyelim.
Her ne kadar Çin çok net olarak tamamen karşı çıksa da, KYG bugüne kadar özellikle ABD ve Avrupa’nın kontrolü ve güdümündeki dünyada eksen değişikliğine yol açacağı iddiası ile eleştiriliyor. Çünkü Batı, özellikle ABD tek kutuplu dünya düzeninden son derece memnun ve değişmesini istemiyor.
Çin de KYG ile son 10 yıldır, derinden, örtülü ama çok planlı ve net bir şekilde dünya düzeninde ben de varım ve daha güçlü olarak yer alacağım mesajını vererek ABD için ciddi bir baş ağrısı olacağını ortaya koymuş durumda.
ABD, Çin’in uyguladığı projelerin özellikle az gelişmiş ülkeler üzerinde, borç tuzağı etkisi yaratacağını öne sürüyor. Hatta Pekin yönetiminin KYG bahanesi ile verdiği borçlar üzerinden ülkeler üzerinde baskı kuracağı, iktidarları etkileyerek karar verme mekanizmalarında söz sahibi olacağı propagandasını yayıyor. Hatta ABD bu iddialarını Çin’in geri ödenmeyen kredileri bahane ederek söz konusu yatırımlara, tesislere yerleşeceği, el koyacağına kadar götürüyor.
Sri Lanka, borçlarını ödeyemediği için en önemli limanı olan Hambantota limanını 99 yıllığına Çin şirketine kiralamak zorunda kaldı (bir nevi Duyûn-u Umumiye vakası).
Kenya’nın (Mombasa limanı), Zambiya (Kenneth Kaunda Havaalanı), Uganda (Entebbe Havaalanı) ve Karadağ (Bar Limanı) için de aynı çekinceler gündeme geldi.
Fakat Çin’in alacaklarını her zaman siyasi ve ekonomik çıkarlar için kullandığı ve kullanmaya hazır olduğu bir gerçek ki bu da emperyal amaçlar güden bir ülke için gayet normal.
Projelerde bolca rüşvet dönmesi, şeffaflık olmaması da bir diğer eleştiri konusu.
Malezya’da demiryolu projeleri için imzalanan sözleşmelerin iktidar değişimi sonrası iptali ve yüzde 30 indirimle tekrar yürürlüğe sokulması açıklayıcı bir örnek oluşturuyor.
Benzer örnekler çoğaltılabilir ancak bu kadarı da amacı ifade etmek için yeterli.
Çin, dünya ölçeğinde bu büyük ötesi girişim ile kendine güvenli tedarik ve ticaret yolları oluştururken, elindeki finans olanaklarını hem ticari olarak daha kârlı değerlendiriyor hem siyasi ve askeri çıkarlarına da hizmet edecek şekilde kendine atlama tahtaları oluşturuyor.
ABD’nin yabancı ülkelerdeki yüzlerce askeri üssünün yanında devede kulak olmakla birlikte Çin, ana kara dışındaki askeri üs sayısını sekize çıkarmış durumda. Donanmasının, ticaret yolları üzerindeki korsanlık girişimlerine karşı buralarda konuşlandırıldığını açıklamakla birlikte, yine belirtmek gerekir ki biz bunu emperyal çıkarlarımı korumak için şeklinde de anlayabiliriz. Nasıl ki ABD dünyanın her yanına enerji kaynaklarını korumak için, ticaret yollarını korumak için, demokrasi inşa etmek için el atıyorsa Çin’in bu konulardaki eleştirilere karşı söylemi de aynı.
Önümüzdeki 5-10 yıl içinde; Çin’in “yatırımlarımı korumak için” şeklinde bir söylemle, kendisine muhtaç/bağımlı hale getirdiği ülkelere yönelik benzer hamlelerini görmek sürpriz olmayacaktır.
ABD genel olarak kendisine hizmet eden iktidarlar oluşmasını sağlayarak ülkelere müdahale ederken, Çin iktidarın kimde olduğundan bağımsız olarak, doğrudan ülkeyi kendisine borçlu ve bağımlı hale getirmek gibi bir yöntem uyguluyor ve bunu finans gücünü kullanarak, ülkelere daha hoş görünerek yapıyor.
Ayrıca özellikle Afrika ülkelerinde gerçekleştirdiği ve karşılıksız olarak yaptığı prestij projeler ile de puan topluyor. Mozambik, Kongo, Liberya gibi 10’dan fazla Afrika ülkesinde, parlamento binası, askeri karargah, başkanlık sarayı gibi gösterişli binalar ile ülke kamu oyunu olumlu etkileyen girişimleri buna örnek verebiliriz.
Bunun yanı sıra Afrika’nın çeşitli bölgelerinde gerçekleştirdiği okul, hastane, sağlık, spor ve zirai merkezler, eğitime verdiği destek, burs sağlayarak öğrencileri Çin’de ağırlaması, yetiştirmesi Çin’in güler yüzlü emperyal pozisyonunu pekiştiren unsurlar olarak karşımıza çıkıyor.
Benzer örnekleri çoğaltabiliriz ancak çok uzatmadan sonuca gitmekte fayda var.
Çin; 2006 yılında Afrika-Çin İşbirliği Forumu (FOCAC) ile başlattığı Afrika atağını, KYG ile hem bir program haline getirdi hem yoğun finans desteği ile sahada üstünlüğü ele geçirdi.
Bugün Afrika ülkelerinin en büyük ticaret ortağı Çin, en çok borç veren ülke Çin, eskiden batı diye tabir ettiğimiz ülkelerin kullanımında olan maden ve tarım sahalarının da en büyük kullanıcısı artık Çin.
Kısacası Çin ciddi bir şekilde bölgeye yerleşmiş durumda. Tarım alanlarını ve önemli madenleri işliyor, yaptığı kara yolu ve tren yolu yatırımları ile bunları yine kendisinin finanse ettiği ve bazılarının işletmesini ele geçirdiği havalimanları veya limanlara ulaştırıyor, oradan da kendi ülkesine aktarıyor.
Çin, KYG ile Afrika kıtasını, özellikle ABD ve Fransa’nın elinden yavaş yavaş alırken, buralara aktardığı finansı da yine kendi ürünlerini satarak geri almasını da biliyor.
Bu kadar güçlü yerleştiği Afrika ülkelerinin siyasi desteklerinden de yararlanmıyor değil. Uluslararası örgütlerde bu ülkelerin hemen her oylamada Çin’in yanında durduğunu ve desteklediğini görebiliyoruz.
Özetlemek gerekirse, KYG Çin’in emperyal hedeflerine en çok Afrika kıtasında hizmet ediyor. Orta Asya, Güney ve Güney Doğu Asya ülkelerinde ticari iş birliği ve karşılıklı çıkarlar biraz daha öne çıkarken, Avrupa ülkeleri için ise ürünlerini pazara daha kolay ulaştırma yolunda iş birliği olarak değerlendirebiliyoruz.
Avrupa ülkeleri, başta ABD’nin de baskısıyla net bir şekilde karşı durdukları girişime zamanla daha sıcak bakmaya başladılar. İtalya ilk olarak girişime yeşil ışık yaktıktan sonra yavaş yavaş birçok Avrupa ülkesi kendi çıkarlarına da gelecek şekilde girişime kapı açtılar. Ancak son dönemde ibre biraz tersine dönüyor. İtalya bile Çin’in İtalyan şirketleri üzerindeki gücünü kısıtlama yönünde hareketlerde bulunurken, yıl sonuna doğru KYG anlaşmasını sonlandırabileceği dile getiriliyor.
Fakat bütün bunlara rağmen, ABD’nin hala çok net olarak karşı durmaya çalıştığı girişim, engellenemez bir şekilde yoluna devam ediyor.
Avrupa her ne kadar, özellikle yüksek teknoloji alanında güvenilmez bulduğu Çin şirketlerini ve ürünlerini yasaklarken, diğer yandan hayatın birçok alanında kaçınılmaz olarak Çin ara malı ve son ürünlerini kullanıyorlar.
Bu noktada belirtmek isterim ki, Çin devasa ölçekli üretim kapasitesi ve sağladığı düşük maliyetle, günümüzde kapitalizmin hala ayakta kalmasının da en büyük unsurlarından birisi olarak görülüyor. Kapitalizm bir tüketim ekonomisi ve Çin neredeyse bütün dünyanın daha çok ve görece ucuz tüketmesini sağlıyor.
Önümüzdeki 25 yıl içinde Çin’in emperyal hedeflerine ulaşması kaçınılmaz. Bugüne kadar ki emperyallerden aldığı derslerle belki daha güler yüzlü olacak ama sonuç bizi dünyada bir Çin emperyalizmi ile karşı karşıya getirecek.
Konuyla ilgili son bir yazımız daha olacak.
Girişimin Türkiye ayağını, etkilerini son yazımızda irdeleyelim ve biraz da Rusya tarafı ile ilgili öngörülere yer verelim istiyorum.
Görüşmek üzere.