Geçen hafta tüm ülkeyi sarsan ve 301 işçinin ölümüne, yüzlerce işçinin yaralanmasına yol açan Soma`daki kömür ocağı faciası belleklerden kolay kolay silinmeyecek. Yaşanan bu acı olay etrafında dünyada ve Türkiye`de kömür meselesi çeşitli yönleriyle medyada tartışıldı, tartışılıyor.
Sektörün ekonomik büyüklüğü, kömür işletmelerinin bulunduğu bölgelerin ekonomik ve sosyal yapısı, dünyadaki örnekler gibi başlıklar altında konu enine boyuna ele alındı, alınmaya da devam ediyor.
Kömür dünyada elektrik üretiminde en yaygın kullanılan birincil enerji kaynakları arasında. Türkiye`de ise kömürün elektrik üretimindeki payı yüzde 19 ile sınırlı. Bu oran, dünyanın önemli ekonomilerine göre oldukça düşük. Hatta konuya yerli kömür penceresinden bakarsak fark daha da açık hale geliyor. Türkiye`de elektrik kurulu gücünde yerli kömürün kömürün payı sadece yüzde 6 civarında.
Oysa Türkiye`nin enerjide dışa bağımlılıktan kurtulabilmesi için yerli kaynakları devreye sokması Güneş, rüzgar, biyoyakıt gibi kaynaklar üzerinde son zamanlarda sıkça duruluyor. Biz de, açıkçası bu kaynakların bir an önce değerlendirilip ülke ekonomisinin hizmetine sunulması gerektiğini söylüyor, savunuyoruz.
Ancak neresinden bakılırsa bakılsın, bugünden yarına yenilenebilir kaynakların yaygın şekilde kullanıma sunulması pek mümkün görülmüyor. Bu yüzden geriye fosil yakıtlar denilen konvansiyonel kaynaklar kalıyor.
Türkiye`nin kendi petrolünü, kendi doğalgazını çıkarmak için keşfedilmiş ciddi sahaları da bulunmadığına göre, geriye en önemli kalem olarak yerli kömür kalıyor. Yerli kömür kaynaklarından yeterince yararlanmadığından hareketle devlet, yerli kömüre dayalı elektrik kurulu gücünün payını yükseltmeyi hedefliyor.
Uzun vadede elektrik üretiminde kömürün payının yüzde 40`lara ulaştırılması planlanıyor. Ve bu amaçla bir yandan yerli kömüre dayalı elektrik santrallerini özelleştirirken, bir yandan da henüz işlenmemiş kömür sahalarını, elektrik santrali kurma şartıyla özel sektörün işletmesine açıyor, açmaya çalışıyor.
Bu arada kömürle ilgili "kirli yakıt" algısını değiştirmeden bu kaynağın devreye sokulması çok da kolay değil. Bu yüzden, hükümetin bir yandan da kömürün temiz kullanımı için girişimcileri gelişmiş teknoloji kullanımına yönlendirmesi gerektiği biliniyor. Çok fazla öne çıkmasa bile bu konular da sektörde ve ekonomi/enerji bürokrasisi nezdinde sıkça tartışılıyor.
Tüm bunlara rağmen çevre hassasiyeti yüksek kesimlerin bu konuda ikna edilmesi zor görünüyor. Ama konumuz bu değil.
Çünkü artık geçtiğimiz hafta Soma`da yaşanan kömür madeni faciasından itibaren Türkiye`de kömürle ilgili çok önemli bir algı daha ortaya çıkmış durumda.
Öyle ya, yüzlerce insanın hayatına malolan, onbinlerce kömür sektörü çalışanıyla ailelerine hayatı zehir eden, tüm toplumu üzüntüye boğan bu faciadan sonra kömürün havayı ne ölçüde kirletip kirletmediğinden çok, kan bulaşıp bulaşmadığına çok daha fazla dikkat edilmesi şart.
En temel sorunları halletmeden, insan hayatını korumayı merkezine alan bir anlayışı hakim kılmadan ilerlemek imkansız.
Burada, maden işçilerinin çalışma şartlarının ele alınması için muhalefet partilerinden gelen önerileri ve bu önerilere iktidar partisinin parlamentoda nasıl yaklaştığını, araştırma açılması önerisinin reddedildiğini hatırlatıp geçiyorum. Ayrıntılara girip konuyu uzatmayalım.
Ama bir iş güvenliği uzmanı, Türkiye`deki iş güvenliği ve iş sağlığı mevzuatında çalışma ortamlarında pek çok standart uygulanmasına rağmen, maden ocaklarında kullanılacak trafoların bir standardının bulunmadığını söyledi. Bu bile tek başına sinir katsayımızı yükseltecek bir durum.
Kömür madenciliğinin zor bir sektör olduğu doğru. Ama bu, kömür çıkarırken insan ölümlerini de gayet olağan bir şeymiş gibi değerlendirmek aklımızla alay etmektir, kendimize haksızlıktır. Hele dünyada başka ülkelerle Türkiye`deki verileri karşılaştırırsanız. Almanya`da son 10 yılda kaç kişinin maden kazalarında öldüğünü bir kenara yazın, bir de bizimkileri, yeter...
O yüzden yukarıda da değindiğim gibi, Türkiye`nin "kömür ne kadar kirli bir yakıt" tartışmasından önce halletmesi gereken çok daha önemli bir sorunu var. Önce aklımızı kirden pastan temizleyelim, gerisi kolay. Unutmayalım en önemli enerji kaynağımız insan... Ve bu kaynağa hak ettiği değeri vermeden hiç bir yere gitme şansımız yok...
Bu arada, Manisa Soma’daki maden ocağı faciasında ölenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
YAZARLAR
Mehmet KARA
- Kömürden önce aklımızı temizleyelim
Önceki ve Sonraki Yazılar