DR. NEJAT TAMZOK
Maden aramalarında geçtiğimiz yıl Türkiye’de rekorlar kırıldı. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün 2017 yılında gerçekleştirdiği sondajların toplam uzunluğu bir önceki yıla göre neredeyse 3 kat artarak bir milyon metreye yaklaştı. Bu yıl içinse bundan çok daha yüksek hedefler konuldu.
Aramaların yaklaşık yarısı kömür, özellikle de düşük kaliteli linyit kaynağı bulmak amacıyla yapıldı. Bununla beraber, bunun doğru bir arama stratejisi olup olmadığı konusunda şüphelerim var.
***
Doğrudur, kömür bugüne kadar dünyada en yüksek oranda kullanılan enerji kaynağı oldu. Ama bugün enerjide kaynak kullanım tercihlerinin tüm dünyada hızla değişmekte olduğunu çıplak gözle görebilmek mümkündür.
Hidrolik dışındaki yenilenebilir kaynakların küresel elektrik üretimindeki payı bundan 10-15 yıl öncesine kadar yüzde 1’ler düzeyindeydi. Yenilenebilir teknolojilerindeki gelişmeler sonucunda maliyetlerin hızla düşmesiyle günümüzde bu pay yüzde 8’lere kadar yükseldi. Son beş yılda güneşten elektrik üretimi beş katından rüzgârdan elektrik üretimi ise iki katından fazla arttı. Söz konusu artış eğiliminin hızlanarak devam etmesi kaçınılmazdır.
Bu tablodan ortaya çıkan sonuç açıktır: Bundan böyle kömürden elektrik üretecek olanların işleri her yıl biraz daha zorlaşacak. Zaten çevresel baskılar nedeniyle yatırım ve finansman maliyetleri artmakta olan kömür sektörünün yenilenebilir enerjiden elektrik maliyetleriyle rekabet edebilmesi artık son derece güç görünüyor.
Bu eğilim, Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) verilerinden de net olarak izlenebiliyor. Buna göre, 2016 yılı itibarıyla rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir kaynaklardan elektriğe olan küresel yatırım hacmi kömür, doğalgaz, petrol ve nükleerden elektrik üretimine yönelik toplam yatırımların iki katını geçti. Ajans’a göre, 2025 yılına kadar tüm dünyada yeni eklenen elektrik üretim kapasitesinin yüzde 56’sı yenilenebilir kaynaklara dayalı olacak.
Enerji teknolojilerindeki gelişmelere daha yakından bakıldığında ise kömürden elektrik yatırımlarına asıl darbeyi elektrik depolama alanındaki ilerlemelerin vuracağı anlaşılıyor.
***
Elektrik depolama ihtiyacı, güneş ve rüzgâra dayalı elektrik santralleri yaygınlaştıkça, bu sistemlerin bilinen bir özelliği nedeniyle hızla artıyor: Fosil yakıt, nükleer gibi baz yük santrallerinden farklı olarak bu santraller rüzgar esmediğinde ya da güneş olmadığında elektrik üretimini sürdüremiyor. Bu nedenle de sisteme düzenli güç aktarımını sağlayamıyor. Bu durum, sistemde dengesizliğe neden olurken, düzenli ve kaliteli elektrik arzının kesintiye uğramasına yol açıyor.
İşte bu noktada, bu sistemlerden üretilen elektriğin – rüzgârın esmediği, güneşin olmadığı zamanlarda – depolanabilmesi, tedarik güvenliğini sağlamak bakımından büyük önem kazanıyor.
Elektrik depolama sistemlerine duyulan ihtiyacın tetiklemesiyle bu sistemlere ilişkin teknoloji hızla gelişiyor, verimlilik artıyor, maliyetler düşüyor. Bu arada, depolama projelerinin kapasite büyüklükleri de devasa boyutlara ulaşıyor. Beklenti, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde depolama teknolojilerinde devrim niteliğinde gelişmelerin olacağı yönünde.
Bu gelişmelere koşut olarak, elektrik depolama pazarı da hızla büyüyor. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın (IRENA) tahminlerine göre; küresel elektrik sektöründe yıllık batarya depolama kapasitesi 2014 yılındaki 360 megawatt (MW) düzeyinden 2023 yılında 14.000 MW seviyesine gelecek. Aynı dönemde, batarya satış hacmi ise 220 milyon ABD Dolarından 18 milyar ABD Doları’na kadar yükselecek.
***
Söz konusu depolama sistemlerinde kullanılan elementlerin en başında lityum geliyor. Cep telefonları, bilgisayarlar, akıllı elektrikli cihazlar, elektrikli otomobiller, insansız hava araçları gibi pek çok alanda kullanılan lityum elementine yönelik talep, giderek yaygınlaşan dev akü sistemleri için çok büyük şarj edilebilir lityum iyon batarya ihtiyacı nedeniyle süratle tırmanıyor.
Lityum talebinin, içinde bulunduğumuz yılda yüzde 20 gibi rekor bir hızda büyümesi öngörülüyor. Pek çok araştırma, sadece batarya pazarındaki yıllık lityum talebinin önümüzdeki dönemlerde yüzde 15 ile 25 arasında olacağını söylüyor.
Yeniçağın enerjisi olarak anılmaya başlanan lityum madeni artık küresel stratejik bir madendir ve ülkeler ya da uluslararası şirketler arasında bir mücadele alanıdır. Lityuma ilişkin arz güvenliğini sağlama alma peşindeki aktörler, tüm dünyada bu madene erişimin yollarını arıyor.
***
Ülkemizde lityum minerallerine yönelik son derece az sayıda araştırma yapılmıştır. Resmi belgelerde, genellikle, Türkiye’de kayda değer bir lityum rezervine rastlanmadığı ifade ediliyor. Bununla beraber, söz konusu maden için yeteri kadar araştırma yapılıp yapılmadığı konusunda soru işaretleri bulunuyor.
Elbette, enerji arz güvenliği sorununu hafifletmeye çalışan ülkemiz için yerli linyitler de önemli ve aranmasında yarar var. Ancak, özellikle teknoloji alanında dünyadaki gelişmelerin yakından takip edilmesi, geleceğin doğru okunması, maden arama hedef ve stratejilerinin gelecek öngörülerini dikkate alarak yeniden yapılandırılması, ülkemiz için en doğrusu olacaktır.
Mineral çeşitliliği bakımından dünyada zengin ülkeler arasında bulunan ülkemizde doğru arama stratejileriyle yeni ve çok daha değerli kaynakların bulunabilmesi son derece muhtemeldir.
Dr. Nejat Tamzok / Ankara/Haziran 2018
nejattamzok [at] yahoo.com