Merhabalar...
Malumunuz, enerji hepimiz için bir ilgi alanı, istemesek bile...
Enerjinin yokluğu sorun, varlığı sorun, elde edilmesi sorun, kullanımı ayrı bir sorun. Hayatımızın çok önemli bir alanı.
Bu sebeple de enerjiye yönelik daha fazla okuma yapıyor, merak ettiklerimi, kafama takılanları araştırıp öğrenmeye çalışıyorum.
Zaman zaman da öğrendiklerim ile vardığım bazı sonuçları Enerji Günlüğü üzerinden sizlerle paylaşıyorum.
Son dönemde kafama takılan soru ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın bazı rapor ve açıklamalarında gözüme çarpan kimi bilgiler.
Yenilenebilir enerji kaynakları konusunda mükemmel bir noktada olduğumuz söylenemez ama yol almıyoruz dersek de yalan olur. Aslında ciddi yatırımlar yapılıyor, koyulan hedefler doğrultusunda ilerlemeler kaydediliyor.
Dünya Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın 2023 yılı istatistiklerini açıklaması sonrasında, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar tarafından bir açıklama yapıldı.
Sayın Bakanımız, açıklanan rakamlara göre, yenilenebilir enerji kurulu gücü büyüklüğü sıralamasında Avrupa’da beşinci, dünyada ise 11’inci sıraya yükseldiğimizi gururla ifade etti. Bu alanda 58.500 MW kurulu güç gerçekten önemli bir büyüklük.
Özellikle, yenilenebilir enerji kaynaklarında istenilen gelişmeleri sağlayabilmenin önemli bir ayağını, finansal gücün oluşturduğunu düşünürsek.
Çünkü, şu kadar yeni santral kuracağım, güneşin/rüzgârın payını artıracağım demek kolay. Asıl önemlisi bu gelişmeyi sağlayabilecek çok büyük ölçekli harcamaları yapabilmek için ihtiyaç duyulan kaynağı elde etmek.
Sıfır emisyon hedeflerine ulaşabilmek için dünyada, güneş ve rüzgâr gibi temiz/yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırılması gereken para miktarı yılda 2 trilyon ABD doları civarında.
Bizim gibi ekonomik sıkıntı içindeki bir ülkede ise bu alana yoğun yatırım gerçekleştirmek daha da zor olsa gerek. Ama iktidar bu alana yatırım işini özel sektöre bırakarak bu konudaki çözümünü oluşturmuş gibi.
Mevcut durum itibariyle, ülkemizde elektrik üretiminin yüzde 80’i özel sektör tarafından gerçekleştiriliyor. Bu ayrı bir değerlendirme istiyor aslında ama artık orası da başka bir yazının konusu diyelim.
Yine bakanın açıklamasına göre önümüzdeki dönemde, güneş ve rüzgâr enerjisinde yıllık 5.000 MW’lık yeni kurulu güç hedefleniyor.
“Güneşte 3 bin 500 MW, rüzgârda da 1500 MW olacak şekilde 2035 yılına kadar 12 yıl boyunca toplam 60 bin MW'lık yeni kurulu güce ulaşmak istiyoruz” diyor sayın bakanımız.
Buradan anlıyoruz ki hidrolik kaynaklar artık yatırım gündeminde değil. Yenilenebilir denilince akla güneş ve rüzgâr geliyor.
Bunlar hem net sıfır hedefi koyan, hem de enerji kaynaklarının çoğunu ithal eden bir ülke olarak yerel kaynaklara yönelmiş olmak açısından iyi gelişmeler. Ancak ülkemiz için 2023 rakamlarına baktığımızda karşımıza bambaşka bir tablo çıkıyor.
2023 yılı itibariyle elektrik üretiminin yüzde 36’sını kömürle çalışan santrallerden sağlamışız. Yenilenebilir kaynakların toplamı (hidrolik, güneş, rüzgar, jeotermal vb..) ise yüzde 40 civarında paya sahip.
Kurulu güçte ise 2024 yılı Mart ayı sonu itibarıyla sıralama, yüzde 30’u hidrolik enerji, yüzde 23’ü doğal gaz, yüzde 20’si kömür, yüzde 11’i rüzgâr, yüzde 12’si güneş, yüzde 2’si jeotermal ve yüzde 2’si ise diğer kaynaklar şeklinde.
2022 yılı Türkiye Ulusal Enerji Planına göre 2030 yılına kadar kömürden elektrik üretimi artarak sürecek (201TWh). Sonrasında biraz düşüş göstermekle birlikte 2020 yılı düzeylerine iniyor ki, kömür 2035 yılı itibariyle hâlâ en büyük (175TWh) elektrik üretim kaynağımız olmayı sürdürecek.
Bir yandan kömür için en kirli elektrik üretim kaynağı diyoruz, yenilenebilir/temiz enerji kaynaklarına yöneliyoruz diyoruz ama anlaşılan o ki; daha uzun yıllar kömür başta olmak fosil yakıtlar hayatımızda yer almaya devam edecek.
Kömürden kurtuluş yok diye bitireceğim yazıyı ama bahsetmeden geçemeyeceğim.
Geçenlerde bir basın gezisi kapsamında ziyaret ettiğimiz Adana’da, BETA Enerji’nin transformatör tesisleri ve yeni yatırımlarının (yolları açık olsun, dünya transformatör pazarında önemli bir yer edinme mücadelesinde son derece modern bir tesis hayata geçiriyorlar) yanı sıra EMBA Hunutlu Termik Santralini de gezme fırsatımız oldu.
İlk kez bir termik santralin içine girdim ve şaşırdım. Hiç beklemediğim ölçüde temiz bir tesisle karşılaştım. Burası kömürle çalışan bir termik santral ama ortada kömür yok.
İthal kömürle çalışan Hunutlu Termik Santralinde, kömür denizden kapalı konveyör sistemi ile siloya boşaltılıyor, oradan kapalı bir şekilde kazana aktarılıyor. Santralin çıktısı kül siloya, oradan kamyonlarla çimento fabrikalarına. Abartmıyorum ortada ne kömür, ne kül, ne de bacadan çıkan siyah duman var.
Termik santral güzellemesi yapmıyorum ama olacaksa da böylesi olsun derim.
Bakanlığımız raporlarında yer alan önemli bir husus da enerji verimliliği.
Niçin?
Çünkü en ucuz ve temiz enerji tasarruf edilen enerji.