Geçtiğimiz 21 Haziran günü Enerji Günlüğü’nde YEK-G sertifikalarıyla ilgili bir haber okuduk. Haberde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, “Bugünden itibaren fiyatlar Organize YEK-G piyasasında oluşacak. Hidrolik, güneş, rüzgâr, jeotermal, biyokütle bazlı kontratlarda ticaret yapılmaya başlanacak” diyordu.
Haberin devamında elektrik üretiminde yenilenebilir kaynakların payının yüzde 50’lere geldiğini belirten Bakan Dönmez, “Yenilenebilir Enerji Kaynak Garanti Sistemi (YEK-G) de yenilenebilir kaynakların yaygınlaştırılması için hayata geçireceğimiz yeni bir uygulama olacak” ifadelerini kullanıyordu.
Enerji piyasasının ilk sertifikalı ürünü olan YEK-G’ler 21 Haziran'da piyasada ilk kez işlem görmeye başladı. YEK-G kontratları özel bir blockchain sisteminde takip edilebilecek. Bu sertifikalar aslında temsil ettiği ürünün kullanımından bağımsız şekilde alınıp satılabilme özelliklerine sahip kontratlar şeklinde dolaşımdalar.
Bu haber, birkaç yönüyle önemli. Paris Sözleşmesi ve sürdürülebilir ekonomi çerçevesinde bir arayış içindeki batılı şirketler özellikle tekstil sektörü, daha az doğal kaynak kullanarak üretim yapma/yaptırma arayışındaydılar. Bu arayış haliyle fasonculuk ve sipariş üzerine iş yapan iş ortaklarını da etkiler hale geliyordu. Dolayısıyla bu sertifikaların ilk müşterilerinin Avrupa ilme iş ilişkisi içindeki, onlara üretim yapan firmalar olacağı kesin.
Batı dünyasında 1980’li yıllardan bu yana kamuoyu çevre konusunda hızla bilinçleniyor. Bu bilinçlenme, tüketim karar ve tercihlerinde de farklılıklara yol açıyor. Hindistan’da üretilen organik pamuğun en büyük alıcısının bir Alman mağazacılık zinciri ve onun tedarikçilerinin olması bu gerçeğin iyi örneklerinden biri.
Tüketici tercihlerinde bu radikal değişim haliyle batılı firmaların ticaret yapma şekillerini de etkiliyor; onları daha çevreci ve yenilenebilir kaynaklarla üretim yapmaya zorluyor. Ancak yenilenebilir yahut karbon ayak izi düşük kaynaklar henüz optimal ölçekte değil. Ya talebi karşılayamayacak kadar kıt ya da sabit tesisi maliyetleri henüz çok yüksek... Saydığım bu iki durum, karbon salım hedeflerinin tutturulması konusunda hala en büyük engeller arasında.
Dolayısıyla dünyada oluşan yeşil ürün talebinin tamamiyle karşılanması henüz çok mümkün değil... Bu nedenle Yeşil Ürün kavramı ve bununla birlikte Greenwashing kavramı ortaya çıktı. Greenwashing, aldatıcı yahut hedef saptırıcı bilgi ve iletişim şekli anlamında dünyada yaygın kullanılır hale geldi. The Guardian Greenwashing’i “yanıltıcı çevreci vaatler ve mesajlar” olarak tanımlıyor.
Üretimde kullanılan enerjinin sertifikalandırılması da aslına bakarsanız greenwashing yöntemlerinden birisi. Gerek dünya gerekse ülkeler bazında karbon emisyon oranlarının Paris İklim Anlaşması değerlerine indirilmesi konusunda sonuç alıcı bir çaba görülmeksizin, Çin’in dünyanın en büyük kömür kaynaklı enerji üreticisi olduğu ve bu konudaki yatırımlarına devam ettiği dikkate alındığında sanırım bu durum daha da netlik kazanıyor.
Yeşil enerji ve ondan daha eski bir geçmişe sahip karbon sertifikaları, hükümetlerin bu konuya ilişkin programlarından bağımsız olarak, geliştirilmiş ve nihai kullanıcılarından bağımsız olarak alınıp satılabilen değerlere dönüşüyor. Durum böyle olunca teknoloji tabanlı digital pazarlarda bu sertifikalar üretiminden ve talebinden bağımsız alınır, satılır hale geliyorlar.
2009 küresel krizinden bu yana dünya ekonomisi kâr motifi üzerinden değil, ülke merkez bankalarının para basması yoluyla ilerliyor. Konuyu biraz daha açarsak, merkez bankaları parasal genişleme politikaları ile para basıyor. Basılan bu para üretim üzerinden elde edilen kârları yerinde saydırarak portföy kârları üretiyor. Böylece üretimden kopuk bir zenginlik ortaya çıkıyor.
Dünya ekonomisindeki bu önemli değişim, sözünü ettiğim bu yeni tip kâr oluşumuna aracılık eden dijital platformların hisse değerlerinde büyük yükselmelere ve bu dijital platformların teknoloji derebeyliklerine dönüşmesini sonucunu doğuruyor.
Yeşil enerji ve karbon sertifikaları da bu konuda oluşmuş niş pazarlarda kendi dijital derebeyliklerini yaratma potansiyelleriyle dikkat çekiyorlar.