1. HABERLER

  2. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

  3. Hidrojen işine milyar dolarlar akacak

Hidrojen işine milyar dolarlar akacak

Kearney Türkiye Direktörü Onur Okutur, yeşil enerjiyi kesintisiz kullanım fırsatı sunabilme özelliğiyle hidrojenin enerji dönüşümünün merkezine oturduğunu, bu alandaki girişimlere finansman desteklerinin ortaya çıkmaya başladığını söyledi.

Hidrojen işine milyar dolarlar akacak

Enerji Günlüğü - Enerji tüm dünyadaki en dinamik sektörlerden biri. Bu dinamizmin bir nedeni de enerjinin ekolojik gelişmelerin etkisiyle giderek sektörler üstü bir pozisyona gelmesi denilebilir. Biz de konuyu enerji ve finans alanındaki bilgi birikimiyle öne çıkan, uluslararası danışmanlık şirketlerinden Kearney’in Türkiye lideri ile konuşmak istedik. Kearney Türkiye Direktörü Onur Okutur ile dünyada ve Türkiye’de hidrojeni sorduk.

Hidrojen neden ana gündem maddesi haline geldi? Biraz abartılı değil mi?

Evet, hidrojen enerjide çok sıcak bir konu. Aslında uzun süredir konuşuluyordu ama son zamanlarda önemi iyice arttı. Konunun çok abartıldığını da düşünmüyorum. Çünkü hepimizin bildiği gibi enerji kompleks bir denklem. Üretimi tüketime eşitlemek gerekiyor. Ve karbon salımını azaltmak gerekiyor. Bunun için enerji üretim kaynaklarını da çeşitlendirmek gerekiyor. Burada hidrojene de önemli bir rol düşüyor.

Neden? Nasıl bir görevi var hidrojenin?

Hidrojen en temelinde yanıcı bir gaz. Oksijenle birleşince hayatın temel yapıtaşlarından birini, suyu oluşturuyorlar. Hidrojen hem günlük hayatımızın bir parçası hem de endüstriyel üretimin bir parçası. Demir çelik ve çimento üretim proseslerinde kullanılan bir ara kaynak, ara kimyasal.

İyi de, neden son zamanlarda bu kadar telaffuz etmeye başladık hidrojeni?

Çünkü artık bütün dünya geri dönülmeyecek bir şekilde enerji dönüşümü için yola çıktı. Hidrojen bu enerji, karbonsuzlaşma ve net sıfır dönüşümünün anahtarlarından biri.

Ne demek bu?

Enerjiyi karbonsuz bir şekilde depolayıp taşıma yöntemlerinden biri hidrojen. Her ne kadar elektrik depolama amaçlı yeni batarya teknolojileri gelişse de ki gelişmeye de devam edecek, hidrojen burada maliyeti düşük ve çevreci bir depolama çözümü olarak önümüze çıkıyor.

Üretip depolayıp iletip kullanıma sunma aşamalarını düşününce maliyetli gibi geliyor...

Şu anda öyle diyebiliriz. Ama elektrik saklama için kullanılan batarya teknolojileri bazı teknik kısıtlamalarla karşı karşıya bırakıyor bizleri. Bir kere teknoloji çok yeni gelişiyor. İkincisi depolanan enerjiyi tekrar şebekeye vermede istenilen esnekliği gösteremiyor. Üçüncüsü batarya üretiminin yol açtığı toksik atıklar ve su kullanımı hâlâ tartışılan konular. Batarya teknolojileri bu saydığım sıkıntılardan dolayı yavaş ilerlerken, hidrojen iyi bir alternatif sunuyor.

enerjisa-uretim-hidrojen-vadisi.jpgDoğada hidrojen ne kadar var?

Hidrojen doğada saf olarak pek bulunmuyor. Aslında etrafımızda çok var ama su formatında, suda ve su buharında var. Elektrolizle hidrojeni ayırmak, yani sudan hidrojen elde etmek öteden beri bilinen bir yöntem.

Dünyada bu işe önem veren önde gelen aktörler sadece enerji oyuncuları mı?

Aslında bu işi sadece enerji sektörü oyuncuları üstlenmiyor. Burada da çok dev bir ekosistem var. Oyunculara bakarsak, öncelikle devletler, kamu bu işin içinde. AB, ABD, Çin, Japonya, hepsi hidrojen üretim stratejilerini, hidrojen üretim kapasitelerini geliştirecek planlar hazırladılar ve bunlar kamuya duyuruldu. Buna uygun teşvik mekanizmaları oluşturuldu. Bazı ülkeler vergi teşviği sağlarken bazı ülkeler ARGE teşviği sağlıyor. Kimileri her ikisini birden uyguluyor. Bu tip teknolojilerde çoğu ülke master planlarını hazırlamış durumda. Enerji şirketleri başta olmak üzere ve onların yanı sıra uluslararası büyük sanayi grupları da konuyla yakından ilgili Mobilite, taşımacılık, hidrojenin, daha doğrusu enerji dönüşümünün en kritik bacaklarından bir tanesi. Japonya’da Toyota’dan tutun pek çok otomotiv üreticisi de hidrojenle çalışan araç ya da hidrojen depolamaya yönelik çözümler üzerinde çalışıyor.

Türkiye bu işin neresinde?

Türkiye de bu işin gerisinde değil. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Türk Hidrojen Teknolojisi Stratejisi ve Yol Haritası yeni yayınlandı. Burada çok önemli vizyonlar ortaya konuldu. Bunlardan biri, Türkiye’deki elektrolizör kapasitesinin arttırılmasına dair. 2030 yılına kadar 2000 MW’lik elektrolizör kapasitesi hedefi koyuldu. Yol Haritası’nda 2035 yılında 5.000 MW, 2053’te ise 70.000 MW’lik bir elektrolizör kapasitesi hedefi var. Türkiye’de yeşil hidrojen maliyetinin gittikçe düşürülmesi hedefi de var.

Nasıl bir düşüşten söz ediyoruz?

Bu aralar kilogramı 5-7 dolar arasında değişen yeşil hidrojen maliyetinin 2035 yılında 2.4 dolara, 2053 yılında ise 1.2 dolara düşürülmesi gibi çok kritik bir hedef var. Burada kamunun, özel sektörün, enerji oyuncularının yanı sıra otomotiv ve demir çelik oyuncuları başta gelmek üzere tüm gelen kollarının baştan sona dönüşümünü de beraberinde getiren bir stratejik plan bu. Yani Türkiye’de bunun içerisinde.

Türkiye’deki potansiyel aktörlerin aldıkları aksiyonlar var mı?

Kearney müşterileri de dahil bazı şirketlerin girişimleri var. Türkiye Hidrojen Vadisi bunlardan biri. Güney Marmara’da bir Hidrojen Vadisi projesi hayata geçiriliyor. Kamu ve özel sektörün bir arada yürüttüğü bu projenin özel sektör tarafındaki aktör Enerjisa Üretim. Pilot elektrolizör tesisi kurulması, yeşil hidrojen üretimi ve AB’den finansman desteği sağlanması söz konusu. Projenin Türkiye’ye yayılması için stratejik hazırlıklar var. Bu arada Tüpraş da bu alanda önemli adımlar atıyor, yenilenebilir enerji üretim şirketi Entek’i bünyesine katarak yeşil enerjiye erişim sağladı. Rafineri operasyonlarında ortaya çıkacak karbonun yakalanıp depolanıp kullanılması, başka ürünlere dönüştürülmesi için kritik bir konu hidrojen.

Aslında ne ilginç değil mi, fosil yakıt şirketleri karbon ayak izini azaltmaya yöneliyor ve hidrojen onları da peşinden sürükleyen yeni bir ana trend görünümünde...

Evet, bu konuda geri dönülmez bir aşamaya geldik artık. Dünya devleri karbon salımlarını azaltma ve sıfırlama hedefleri koymuş durumda. Bu hedefleri gerçekleştirememenin, gerek Avrupa’daki Yeşil Mutabakat, gerekse ABD’de ve diğer ülkelerde devreye alınan yeni uygulamalar kapsamında ciddi yaptırımları var. O yüzden fosil enerji kaynaklarıyla uğraşan şirketler de hem karbon salımlarını azaltmak hem de piyasanın istediği ürünlere yönelmek zorunda kalıyorlar. Bu kayşamda şirketler yeşil enerji ile hidrojen üretip ticaretini yaparak gelir elde edebiliyor, karlılıklarını arttırabiliyor, hissedarlarına değişen, dönüşen, karbonsuz bir dünyada kazanç sağlamaya devam ediyorlar.

Hidrojen ticari değil de iradi bir meseleymiş gibi görünmüyor mu bir yanıyla? Mevcut sistemle yürünebileceği halde birileri yeni bir teknoloji buldu da bunu insanlığa dayatıyor olamaz mı?

Bu soruları ilk defa duymuyoruz. Elektrikli araçlar, mesela bundan 100 yıl 120 yıl önce de konuşuluyordu ama petrolle çalışan benzinli dizel çalışan motorlar bir şekilde öne geçti. Son 100 yıldır bu şekilde ilerlediler. Şimdi ne oldu da biz tekrar içten yanmalı motorları bırakıp bu kadar kömür doğalgaz yakarak kurduğumuz sanayilerimizi durduk yere dönüştürüyoruz diye sorabiliyor insanlar. İklim değişikliği artık yadsınamaz bir gerçek oldu. Dünyanın bu hızla karbon salımı ve ağır endüstriyel atıklarla büyümesinin sürdürülebilir olamayacağını hava şartlarındaki uç değişikliklerde, yazın bir anda yağan karlarda, dolu fırtınalarında, kışın ortasında 30-35 dereceleri bulan sıcaklıklarda görebiliyoruz. Ani kasırgalar, sel felaketleri, bütün bunlarla karşılaşıyoruz. Artık ülkeler hem kamu tarafından hem de özel sektör tarafından bunun sürdürülebilir olmadığını, bazı şeyleri değiştirmemiz gerektiğini gösterdiler. Evet, elbette yerden çıkarttığımız kömürü petrolü yakmaya devam ederek üretimi sürdürebiliriz ancak bundan kötü etkilenebilecek o kadar çok sektör var ki, başta tarım hayvancılık olmak üzere gündelik yaşamımızı çok daha zorlaştıracak ve çok daha maliyetli hale getirecek sıkıntılarla karşılaştığımızda yeni bir yola girmemiz gerektiğini hepimize anlatıyor doğa. Aslında o yüzden bu enerji denklemi çok karmaşık tek bir çözümü de yok. O yüzden fosil yakıtların yanında yenilebilir enerji kaynaklarını arttırmaya devam ederken, hidrojeni de bu denklemin içerisine almamış gerekiyor. 

Peki Türkiye’deki girişimcilere ve kariyerinin başındaki gençlere hidrojenle ilgili önerebileceğiniz şeyler var mı?

Şu anda dünyanın önde gelen şirketlerinin kendi araştırma programlarında hedrojen çalışmalarına çok büyük bütçeler ayrılmış durumda. Milyarlarca dolardan, Euro’dan bahsediyoruz. Bir rakam vermek gerekirse, mesela Almanya’nın 2030’a kadar hidrojen çalışmalarına ayırdığı ödenek 7 milyar Euro. Bu ödenekler, hidrojen üretimi, hidrojen altyapısı ve hidrojen taşımacılığı hakkındaki çeşitli araştırma projelerinde kullanılacak. Almanya’yı rakam örneği vermek için söyledim ama diğer pek çok Avrupa ülkesi de bu konuda ödenekler ayırmış durumda. Bütün Avrupa’daki yatırımın 2030’a kadar yaklaşık 40 milyar Euro olması bekleniyor. Pek çok dünya devi şirketin piyasa değerinden daha büyük bir tutardan söz ediyoruz. Eğer bu alanda bir girişiminiz, girişim fikriniz, bir teknoloji geliştirme çalışmanız, araştırmanız varsa, söz konusu ödenekler size de erişebileceğiniz yüksek tutarlı maddi kaynak var demektir bu.

Türkiye’deki bir şirket, start-up ya da yeni hidrojen girişimcisi destek bulabiliyor mu?

Evet, Türkiye’de de kaynak bulunabiliyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı Ar-Ge merkezleri, Teknokentler’de özellikle yeni teknolojiler gerekli teşvikler ve ödenekler ayırılmış bu programlar hazırlanmış durumda. Yani Türkiye’de araştırmacıların, girişimcilerin önünü açacak altyapı konusunda destek programları, çok büyük Ar-Ge ödenekleri hazırlanmış durumda. Elektrolizör, yakıt hücresi, hidrojen üretimi, depolanması ve taşınması konusundaki projeler destekleniyor.

Üniversitelerde bölüm açmak, araştırma merkezi kurmak, lisans ve yüksek lisans programı oluşturmak dahil bir hareket var mı hidrojen konusunda?

Bizim iletişimde bulunduğumuz üniversitelerde ayrı bir hidrojen bölümü yok ama enerji ve sürdürülebilirlik odaklı pek çok lisans programı mevcut. Giderek artan önemi nedeniyle hidrojenle ilgili derslerin ve araştırma programlarının da bunlara eklendiğini görüyoruz. Eskiden herkesin odaklandığı alanlar yenilenebilir enerji ve enerji teknolojileri iken şimdi hidrojenle ilgili çalışmalar da bunlara ekleniyor. Hidrojen üretim maliyetlerini azaltıcı teknolojilerin geliştirilmesi, güvenli bir şekilde taşınması teknolojileri araştırma konuları arasında. Mobilite tarafına da yansıyor, hidrojenin ulaşım sektöründe kullanım alanları araştırılıyor. Bu tarafta da üniversitelerde de farklı karma bölümler yüksek lisans programlarını açmaya başladılar. Hidrojen özelinde olmasa da hidrojen özelinde dersler ekleyerek mevcut enerji ve sürdürülebilirlik programlarını ilgili uzmanlıkları ekliyorlar.

Mobilite demişken, elektrikli araçlar henüz yayılmamışken hidrojenli arabalar mı yayılacak yoksa?

Açıkçası öyle diyemem. Hidrojen konusu özellikle Japonya’da Toyota’nın üzerinde durduğu ve üzerine bahse girdiği bir konuydu. Yatırımlarını ve kamuoyu yönlendirmelerini hidrojenli araçlar üzerine gerçekleştiriyordu. Hidrojenle çalışan hem binek otomobiller hem de ağır vasıtalar mevcut. Şu anda daha çok rotası belli olan, örneğin bir garajdan çıkıp görevlerini tamamlayıp aynı yere geri dönen araçlarda kullanılıyor. Bunlar şehir içi taşımacılık otobüsleri olabilir, çöp ve temizlik araçları olabilir. Ancak elektrikli araçlar tarafında bir dinamizm yakalanmışken hidrojenle birlikte yanmalı motorlara dönüşü, özellikle binek otomobil tarafında çok gerçekçi bulmuyorum. Bizim yaptığımız projeksiyonlara göre hidrojenli araçların daha çok deniz ve hava taşımacılığında geleceği olduğunu görüyoruz. Ya sadece hidrojenle çalışan motorların geliştirilmesi devam ediyor ya da mevcut yakıt sepetinin içine karbonu azaltacak şekilde hidrojen eklemesi yapılabiliyor.

Gazbir’in doğalgaza yüzde 20 hidrojen karıştırılabileceğini gösteren ar-ge çalışması vardı...

Hidrojen sanayi kullanımı dışında yakın yıllara kadar çok öne çıkan bir gaz değildi. Ancak yeşil dönüşüm ile birlikte hidrojenin karbonsuzlaştırmada önemli bir oyuncu olabileceği ortaya çıktı. Yüzde 100 yenilebilir enerji kullanılarak üretilen hidrojen de, yenilenebilir enerji türlerinin saklanıp taşınmasını, dolayısıyla maliyetlerinin azaltılmasını sağlayan bir aktör olarak görülmeye başlandı. Hem biz, Kearney uzmanları, hem de sektördeki diğer uzmanlar değişen ve dönüşen enerji uygulamalarıyla hidrojenin kullanım alanlarının hızla artacağını düşünüyoruz. Dünyanın önde gelen şirketleri, çeşitli ülkeler bu alanlarda uygun altyapıyı oluşturmak için çalışıyorlar ve oluşturmaya da başladılar. Türkiye’de bunların içerisinde. Hem Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası programıyla, hem özel sektörün desteğiyle, hem enerji şirketlerinin hem sanayi şirketlerinin desteğiyle bu alanda ciddi bir dinamizm ve altyapı var önümüzde. Gerek piyasa oyuncularının, gerekse yatırımcıların bu alanda yatırımlarını arttırarak, bu değişimin bir parçası olup önemli kazançlar elde edebileceklerini düşünüyoruz. 

Mehmet KARA - Enerji Günlüğü 

Hidrojen işine milyar dolarlar akacak!

Hidrojen işine milyar dolarlar akacak!

Kearney Türkiye Direktörü Onur Okutur, yeşil enerjiyi kesintisiz kullanım fırsatı sunabilme özelliğiyle hidrojenin enerji dönüşümünün merkezine oturduğunu, bu alandaki girişimlere finansman desteklerinin ortaya çıkmaya başladığını söyledi.