Elektrik fiyatlarındaki artış bütün iş kollarını etkiledi, etkiliyor. Şirketler enerji maliyetlerini yönetme derdini her zamankinden daha fazla hissetmeye başladı.
Aslında enerji maliyetlerini aşağı çekmek isteyenlere, 2013 yılında lisanssız elektrik üretimi adı altında bir imkan sunulmuştu. Bu yöntemi kullanmaya yönelenler yakın zamana kadar oldukça sınırlıydı.
Ancak son bir yıldaki kur ve fiyat artışları bu alanda talep patlamasına yol açtı. Çünkü elektrik faturaları, sanayi şirketlerinin üretim maliyetlerini kontrol etmelerini güçleştirecek boyutlara ulaşmıştı.
Bir yerde patlama derecesinde talep artışı yaşanıyorsa, yansımaları da o derece sert olacaktır elbette. İşte bu yüzden önce lisanssız GES kurmak ya da kurdurtmak isteyen şirketler ekipman ve kurulumcu bulmakta zorlanmaya başladı. Daha yüksek fiyat verse de panel bulamayanlar oldu. Çünkü güneş paneli talebinde patlama yaşanan tek ülke Türkiye değildi.
Tüm bunlar yaşanırken, EPDK bir karar yayınladı ve 2019 yılından sonra lisanssız GES kurma hakkı tanınan yatırımcıların ihtiyaç fazlası elektriği satmalarına bir sınırlama getirdi. Bunun üzerine EPDK geçmiş düzenlemeyi geriye yürüyecek şekilde değiştirmekle suçlanıyor.
EPDK Başkanı Mustafa Yılmaz’a sordum, geçmişe yürüyen bir düzenleme yapmadıkları cevabını aldım. Yılmaz, geçmişte verilmiş bir hakkın, “yanlış ve haksız” kullanımını, özetle istismarı önlediklerini söyledi.
Konuya ilişkin tartışmalar sürerken, bu kez yerli panel üreticilerine yönelik “fahiş fiyat uyguluyorlar” suçlamaları gündeme geldi. Argüman şu: Yurt dışında ucuza satılan paneli Türkiye’de çok yüksek fiyattan satıyorlar.
Özetle, yerli ekipman üreticileri, kendi elektriğini üretmek isteyen Türk sanayicisinin zor durumundan faydalanmakla suçlanıyor.
Oysa yurt dışında ucuza panel satılıyorsa, ithal edilmesinin önünde herhangi bir engel olmadığını herkes biliyor.
Türkiye’de pek çok ürünün ithalatına yerli üretimi korumak üzere çeşitli oranlarda ya da miktarlarda vergi uygulandığı da biliniyor. Ve hiç kimsenin aklına yerli üreticileri suçlamak gelmemişti bugüne dek.
Rekabete aykırı hareket edildiği iddiaları da var ama bu konuda Rekabet Kurumu’na yapılmış bir başvuru duymadık henüz.
O yüzden, son tartışmalar da gösteriyor ki, Türkiye’deki ekonomi aktörlerinin hak arama konusunda daha alacakları çok mesafe var.
Kendisi mal ve hizmet üretirken en düşük girdi maliyetiyle çalışmak ister ama kendi ürünlerini girdi olarak kullananlara en yüksek tutardan mal satmak ister.
Hak ve adalet talep etme yol ve yöntemine gelince ise tıs: Fiyatların yükselmesine yol açan ekonomi politikalarına sesini çıkarma, tedarikçin konumundaki yan sektörlerdeki şirketleri suçlayarak durumunu kurtarmaya çalış…
Bir çift laf da medyadaki arkadaşlara gelsin:
Doğru bilgilerle, çok yönlü bir bakışla, bu konuya daha sağlılı yaklaşabiliriz. Mesleki reflekslerimizi iyi çalıştırırsak da lobi çalışmalarının manipülasyonuna maruz kalmamış oluruz.