MEHMET KARA
Kur artışları ekonominin bütününü etkiliyor.
Enerji fiyatları da bu etkiye yol açan kanalların başında geliyor.
Nasıl gelmesin ki? Türkiye enerjide yüksek oranda dışa bağımlı olduğu için TL bazında akaryakıt, doğalgaz ve kömür fiyatları zıplıyor.
Bu birincil kaynakların fiyatında yaşanan artışlar, ikincil ürünler üzerinden ekonominin kılcal damarlarına kadar yansıyor.
Petrol fiyatlarındaki artışın etkileri, akaryakıt fiyatları üzerinden son kullanıcıya kadar ulaşıyor.
Bütün birincil kaynakların bileşkesi sayılabilecek elektrikte de durum aynı. Elektrik hane halklarının gider kalemini arttırdığı gibi bütün sektörler için ana girdi olduğu için mal, ürün, hizmet maliyetlerini yukarı çekiyor.
Tüm bunlar olurken serbest piyasada elektrik fiyatları nasıl bir bakalım isterseniz.
Türkiye, enerji borsasında elektrik fiyatlarının en düşük olduğu piyasa konumunda.
Spot piyasada megavatsaat başına elektrik fiyatları 40 Euro’nun altında. Bu rakam kimi Avrupa ülkelerinde 60 Euro’yu aşıyor. Fiyatların Türkiye’ye en yakın olduğu ülkelerden biri Çekya, ki o da 42 Euro’larda.
Bu rakamlar hane halklarına da yansıyor doğal olarak. Peki elektrik sektöründeki yatırımcılar ne durumda? Zorda.
Bize ne deyip geçmek siyasi olarak da, ekonomik konum açısından da işin en kolayı.
Oysa önceki yazılarımızda söz ettik, elektrik üretim sektörü yatırımları uzun vadeli dış finansmanla yapıldığı için santral sahiplerinin borçları kur artışlarına paralel hızla artıyor. Bu durum Türkiye’nin makro dengeleri üzerinde olumsuz etkide bulunuyor.
Kaldı ki elektrik üreticilerinin sıkıntısı sadece proje ya da satın alma finansmanı nedeniyle aldıkları borçların artışından ibaret değil. Döviz ödeyerek kaynak ithal edip elektrik üretenlerin durumu ekstra zor.
İthal kömür ve doğalgaz santrallerinden söz ediyoruz.
Hükümet daha önce yerli kömür santrallerine satın alma garantisiyle, doğalgaz çevrim santrallerine kapasite mekanizması üzerinden destek sunmuştu.
Oysa son kur artışları, bu üreticilerin söz konusu desteklere rağmen ayakta durmakta zorlanmalarına yol açmaya devam ediyor.
Tüm bunlara rağmen spot piyasada elektrik fiyatları yerinde sayıyor.
Çünkü elektrik piyasasında adı konulmamış bir tavan uygulaması devrede sanki. İyi de nasıl oluyor bu?
Son 60 yılda kamu eliyle inşa edilmiş hidroelektrik santrallerinin piyasaya attıkları fiyat teklifleri, sadece işletme maliyeti göz önünde bulundurularak belirleniyor çünkü. Atılan fiyatlar santrallerin yatırım maliyetlerini hesaba katmadığı için gerçek bir piyasa fiyatı oluştuğunu söylemek zor.
Peki ne yapmalı?
Elektrik piyasasında sağlıklı fiyat oluşumunun önündeki sübvansiyon ve destek uygulamaları bir şekilde ortadan kalkmalı. Yoksa uzun vadede sağlıksız fiyat oluşumu tüm ekonomi üzerinde olumsuz etkilere yol açacaktır.
En basiti de şu: Gerçekçilikten uzak enerji maliyetleriyle mal ve hizmet üreten tüm sektörler, piyasa doğru fiyatı bulduğunda aslında rekabet gücüne sahip olmadıkları gerçeğiyle yüz yüze gelecektir.
Santral kurmuş yatırımcıların içinde bulunduğu durum, Türkiye'ye bu alanda yeni sermaye girişinin önünde de bir engeldir, biline.
Son dakika notu: Bu yazıyı kaleme aldıktan hemen sonra iki buçuk saatlik bir uçak yolculuğuna çıktım. Havada kaldığımız süre içinde Türkiye'de büyük ölçekli bir elektrik santrali el değiştirmişti. Avusturyalı OMV, Samsun'daki doğalgaz çevrim santralini Bilgin Enerji'ye satmıştı.
Mehmet KARA - Enerji Günlüğü