Türkiye`nin 2003 yılından itibaren ekonomide kat ettiği mesafe hem içeriden hem de dışarıdan takdir topluyordu.
Ancak özellikle son birkaç yıldan bu yana, gerek küresel gelişmeler gerekse içerideki durum, geleceğe yönelik belirsizlikleri artırdı.
Hatta belirsizliğin de ötesinde, karamsarlığın giderek arttığını söylemek mümkün. 7 Haziran 2015 tarihindeki genel seçimler sonrası ortaya çıkan tablo, ülkedeki istikrar konusunda soru işaretlerini çoğaltmıştı. Ancak istikrarsızlaşmaya başlayan ekonomi mi bu seçim sonuçlarına yol açtı yoksa seçim sonuçları mı gelinen noktanın nedeni, bu tartışılır. İşler iyi giderken ufak tefek hataları kimse görmez görse de ihmal edebilir. Ancak işler kötüleşmeye başlayınca sorumluları aranır, daha önce gözardı edilen bazı olumsuzluklar göze daha büyük görünmeye başlar. Bu eşyanın tabiatı gereği böyledir. Peki son zamanlarda çatışma ortamının öne çıkmaya başlaması, yatırım ortamını nasıl etkiliyor?
Tabii ki olumsuz etkiliyor. Bir kere bankalar başta olmak üzere önde gelen ekonomik aktörler belirsizliklerin azalacağı umuduyla seçimlere kadar işleri ağırdan almaya başlamıştı. Seçimlerden çıkan sonuçlar belirsizlikleri azaltmak bir yana artırınca bu kez pek çok yatırım fiilen askıya alındı.
Türkiye`de bunlar olurken etrafta olan bitene bakmakta yarar var. Doğu Akdeniz`de Mısır`da, İtalyan ENİ ciddi bir doğalgaz keşfi gerçekleştirdi. Kıbrıs ve çevresindeki hidrokarbon kaynaklarının nasıl çıkarılıp dünyaya taşınacağı tartışılırken, İsrail hem Mısır ile hem de Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile hem doğrudan hem üçlü-dörtlü temaslarını artırdı. Sözünü ettiğimiz aktörler arasında ciddi mutabakat zaptları, anlaşmalar imzalanmaya başlandı.
Rusya`dan Türkiye`ye ve Avrupa`ya gaz taşıyacak Türk Akımı`nın anlaşmaları imzalanamadı, proje fiilen askıda. Suriye`de durum belirsiz. İç savaşın ucunun nereye varacağı konusunda hiç kimse net bir şey söyleyemiyor. Bu da Türkiye`nin dış ticaretini ve buna bağlı olarak iç pazarını doğrudan ve dolaylı olarak etkiliyor. Tüm bu olumsuzluklara karşın iki olumlu haber Irak ve Azerbaycan cephesinden geliyor. Kuzey Irak petrolünün dünyaya pazarlanmasında Türkiye güzergahının kullanılması artık tartışma dışı kalmış görünüyor. Tabii yine de belli olmaz.
Azerbaycan gazını Türkiye ve Avrupa`ya taşıyacak TANAP ve onun Balkanlar uzantısı TAP da işler yolunda gidiyor. Son iki olumlu gelişme dışında tüm işaretler, ciddi bir bölgesel enerji merkezi olmayı hedefleyen Türkiye`nin işlerinin zorlaştığını gösteriyor.
Evet ortada bir tehlike var. İşler yavaş hatta bazı noktalarda durmuş vaziyette. Tabii uzun vadede iş olacağına varacak, Türkiye, coğrafi pozisyonunun getirdiği avantajları yine de kullanacaktır.
Ancak zamanında yapılmayan yatırım istenilen sonucu vermez, bu da biline. Çünkü başka bir aktörün alacağı aksiyon, Türkiye`nin coğrafi avantajlarından elde edebileceği faydaları ciddi şekilde aşağıya çekebilir.
Bu yüzden Türkiye hem kendi sınırları içindeki, hem sınır dışından kendi topraklarına uzanan ve hem de kendi toprağından geçerek başka ülkelere uzanan ve uzanacak boru hattı projelerine ilişkin aksiyon alırken çok yönlü düşünmeli.
Üstelik çok yönlü düşünmek Ankara`ya aksiyon alırken yavaş hareket etme hakkı da tanımaz. Çünkü büyük beklentilerle geliştirdiğiniz, ortağı ya da tarafı olduğunuz herhangi bir boru hattı projesi, bir bakmışsınız fizibıl olmaktan çıkıvermiş...
Yani toprağın altına yerleştirilmiş her delikli demire doğalgaz ya da petrol boru hattı projesi diyemeyiz. Böylesi bir yatırıma olsa olsa, ülkeyi bir baştan bir başa kat eden, devasa lunapark oyun alanı gözüyle bakabiliriz.
Geç döşenen borudan Türkiye`nin büyümesine ve geleceğine yakıt çıkmaz. Böylece hem elindeki kozları boşuna tüketmiş olur hem de cepten harcamış olur...
...
YAZARLAR
Mehmet KARA
- Geç döşenen borudan `gaz gelmez`
Önceki ve Sonraki Yazılar