Hafta başında önümüze düşen bir haber, yakın gelecekte dünyada enerji politikaları konusunda bazı değişiklikler yaşacağının işareti gibiydi. Habere göre Almanya, fosil yakıtların satışını yasaklamaya hazırlanan Avrupa Birliği’nin bu hamlesini durduracak. Almanya Maliye Bakanı Christian Lindner, Avrupa Birliği’nin (AB) 2035’ten itibaren yeni benzinli ve dizel araçların satışının yasaklanması konusundaki planını desteklemediklerini söyledi. Lindner, kıvırmadı, tartışmaya yer vermeyecek biçimde net konuştu: Fosil yakıt tüketen otomobillerin satışını yasaklamak yanlış!
Hatta Hür Demokrat Partili Lindner, koalisyon ortağı Yeşiller’i de kızdıracak tarzda, “Almanya’nın bu plana kesinlikle katılmayacağı” açıklamasında bulundu. Bakalım önümüzdeki günler neler gösterecek, göreceğiz.
Ama bu haberler başka bir konuyu daha akla getiriyor. 2020 yılına gelinirken Avrupa merkezli anti-kömür hareket büyük bir zafer kazanmış görünüyordu. Yani dünyada kömürden çıkış çok yaklaşmış gibiydi. Her ülke kendisine özel bir takvim belirlese de, bu çıkışa kaçınılmaz gözüyle bakılıyordu. Ancak 2020 yılında dünyayı kasıp kavuran, 2021’e de damgasını vuran küresel covid-19 salgınının sona ermeye yüz tutmasıyla birlikte her şey allak bullak oldu. Enerji talebinin karşılanamayışı kömür ve doğalgaz fiyatlarında patlama denilebilecek artışlara yol açtı.
Bu durum doğalgaz ile birlikte kömürün de dünyadaki ana enerji kaynaklarından biri olduğunu ortaya çıkarıverdi. ABD’nin de telkinleriyle Rus gazına mesafeli yaklaşmaya başlayan kimi Avrupa ülkeleri kapısına uzun süre önce kilit vurdukları kömür santrallerini yeniden devreye sokmanın yolunu bulmaya yöneldi. Zira elektrik üretiminde ana kaynaklardan biri haline gelen doğalgaz, acil olarak ancak ve ancak nükleer ya da kömür ile ikame edilebilecekti. Sonuçta bunu açıkça deklare eden ülkeler olduğu gibi sessiz sedasız bu yöntemi kullanmaya yönelenler de var.
Doğalgazın elektrik üretimindeki payını azaltmaya, aynı zamanda dışa bağımlılığı düşürmeye çalışan Türkiye’de de doğalgaz ve ithal kömür yerine yerli linyitin kullanılmasının şart olduğuna dair sesler daha yüksek çıkmaya başladı. Ancak yerli linyiti kullanabilmek için düşünülen projelerin işi zor. İki nedenle: Birincisi yerli linyitin kalorifik değeri düşük, potansiyel yatırımcıların fizibilite yapabilmeleri kolay değil. İkincisi, her ne pahasına olursa olsun düşük kalorili kömürü değerlendirmeye karar vermeye kalksak da buna yönelik projelerin hayata geçirilmesi 5-6 yıldan kısa süreye sığdırılamaz. Dolayısıyla Türkiye’de istenilse de yeni proje hayata geçirmeye dönük adım atılması pek kolay değil. Enerji ve ekonomi yönetimi olsa olsa mevcut yerli kömür santrallerinin daha fazla üretim yapmasını teşvik edebilir ki, o konuda da elleri pek güçlü görünmüyor. Zira bu sefer de yüksek maliyetle üretilen yerli kömür elektriğinin maliyetini kısmen bütçeden yani vergi gelirlerinden karşılamak gerekecek ki bu konuda bir hareket alanı bulunduğunu da söyleyemeyiz.
Şimdi Almanya’nın fosil yakıtlı otomobilleri zorunlu kılmaya yönelik Avrupa Birliği hamlesine ayak diremesinin muhtemel sonuçlarını da yukarıdaki kömür örneğinden yola çıkarak siz tahmin edin isterseniz.