Enerji Günlüğü - ICSG İstanbul 2019 Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Matthias Finger, akıllı şehirlerin ancak kamu ve özel sektör ortaklığıyla geliştirilebileceğini söyledi.
7. Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler ve Şehirler Kongre ve Fuarı yaklaşırken ICSG İstanbul 2019 Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Matthias Finger ile dünya ve Türkiye enerji piyasalarını konuştuk. Akıllı şehirlerin ancak kamu ve özel sektör ortaklığıyla geliştirilebileceğine vurgu yapan Finger, akıllı şehirlerin oluşturulmasında teknoloji ve yeniliğin hedef değil araç olduğunu kaydetti. Finger şirketler, kamu ve şehir yönetimlerinin birlikte vatandaşların ihtiyaçları doğrultusunda ve ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları içeren çalışmalar yapmalarının esas nokta olduğuna dikkat çekti. Finger ayrıca, Türkiye’de hükümetin elektrik dağıtım şirketlerine daha fazla ticari özgürlük vermesi halinde bu şirketlerin çalışmalarını elektrik dışında sabit internet erişimi veya akıllı şehir hizmetleri gibi alanlara yayarak çeşitlenebileceklerini kaydetti.
Prof. Dr. Matthias Finger ile gerçekleştirdiğimiz röportajımız şöyle:
Sizce enerji dünyasının geleceğini belirleyecek en önemli üç trend nedir? Neden?
Üç belirgin eğilim var: Birincisi, dünya enerji tüketimi büyümeye devam ediyor ve yakın gelecekte de büyümeye devam edecek. ABD Enerji Bilgi İdaresi Başkanlığı'na göre enerji tüketimi 2015-2020 arasında % 28 oranında büyüyecek. Beklendiği üzere gelişmekte olan ülkeler (OECD üyesi olmayan) en yüksek büyüme oranlarına sahip. Ve enerjiyi hala fosil yakıtlar domine ediyor. Kömür tüketimi durgunken, petrol ve doğalgazın tüketimi hala artmakta. Yenilenebilir enerji kaynakları gelişimini sürdürerek her geçen gün arayı kapatıyor, ancak hala çok geride.
Aynı zamanda ikinci trend olarak elektrifikasyonun artmasından da söz etmek gerek. Nitekim, elektrik talebi, gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı endüstriyel gelişmeler nedeniyle, birincil enerji tüketiminden daha hızlı artıyor. Örneğin 2017 yılında bu büyümenin % 70’i yalnızca Hindistan ve Çin’den geldi. Ve elektrik hala büyük ölçüde fosil yakıtlardan üretiliyor.
Ancak burada da üçüncü eğilim olarak, çoğunlukla rüzgar ve güneş enerjisi olmak üzere yenilenebilir enerjilerin elektrik üretiminde paylarının artması devreye giriyor. Yenilenebilirler bugün elektrik üretiminde en hızlı büyüyen kaynaklar. Bu üç eğilim Türkiye'de de belirgin bir şekilde görülebiliyor.
Dünya enerji piyasalarına 2019 yılında damgasını vuracak en önemli gelişme sizce ne olacak?
Piyasalar açısından yukarıda bahsettiğimiz üç trende yeniden bakalım: Tarım ürünleri, mineraller ve enerji fiyatları arz ve talep dışındaki faktörler nedeniyle son derece değişkendir. Ancak bu üç ürün içinde son on yılda fiyatı en fazla düşen fosil enerjiler oldu. Ayrıca yakın gelecekte de fosil yakıtların arzında bir sorun yaşanması beklenmiyor. Özellikle, fosil yakıtlar arasında gaz artan bir rol oynarken, çevresel sorunlar nedeniyle terkedildiği düşünülen kömür ve petrol keşif çalışmaları çok da azalmış değil. Sonuç olarak 2019'da bu cephede kayda değer bir hareket olmamasına rağmen CO2 vergisinden ziyade arz ve talep dengesizliği nedeniyle muhtemelen fosil yakıt fiyatları daha düşük olacak. Elektrik fiyatları dünya çapında oldukça değişken ve ulusal bazda belirleniyor. Avrupa'da bölgesel piyasa koşullarını yansıtan elektrik fiyatlarında net bir eğilim tespit edilemiyor. Bununla birlikte kesin olan gerçek şu ki, elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin artan payı ve şebeke yönetimi zorluklarının ortaya çıkması nedeniyle enerji maliyetleri içinde şebeke maliyetlerinin payı, artacak. Yenilenebilir kaynaklardan (çoğunlukla rüzgar ve güneş) elektrik üretim maliyetinin hızla düşmesi nedeniyle, yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi teknolojik gelişmeler ve ölçek ekonomileri nedeniyle yakında fosil yakıtlı elektrik üretiminden daha ucuz olabilir.
Türkiye’nin enerji politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, enerji tüketiminde dünyanın en yüksek büyüme oranlarından birine sahip. Hatta elektrik tüketiminde daha yüksek bir büyüme oranına sahip. Bu büyüme büyük bir olasılıkla gelecekte de devam edecek. Dikkat çekici bir şekilde, Türkiye’nin elektrikte kurulu gücündeki artış hidroelektrik ve gaz yakıtlı enerji santrallerine yapılan önemli yatırımlar nedeniyle talep artışını aştı. Ayrıca Türkiye, kara ve denizüstü (offshore) rüzgâr enerjisi üretimini oldukça etkileyici bir şekilde arttıracak ve daha yakın zamanda da güneş enerjisi üretimini arttıracak uygun koşullar yarattı. 2017 yılı sonunda hidroelektrik santraller dahil olmak üzere yenilenebilir enerji Türkiye elektrik üretiminin neredeyse % 30'unu oluşturuyordu ki bu kendi içinde olduğu kadar uluslararası piyasalarda da etkileyici bir oran. Bu, küresel ısınmayı hafifletme anlamında önemli bir katkı olmasının yanında aynı zamanda, enerjide ithalat bağımlılığını azaltıp bütçeye olumlu bir katkı da sağlıyor.
Sizce Türkiye’nin üzerinde en fazla yoğunlaşması gereken konu nedir?
Böylesi politikalar tabiki devam etmeli… Elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla yararlanma çözümüne gerçek bir alternatif olmadığı sürece de devam edecek. Ve bu en azından şu üç nedenden dolayı devam edecek: Bütçe, enerji arz güvenliği ve yabancı kaynaklara bağımlılık ve elbette çevresel nedenler. Hükümet “2023 vizyonu” nda, hükümet hidro, rüzgar veya güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynakları için gerçekten yüksek hedefler koydu. Ancak, bu hedeflere ulaşmak için, alım garantisi teşviki (feed-in tariff) yoluyla yenilenebilirleri sübvanse etme, perakende fiyatlarının özel yatırımcılar için daha cazip hale getirilmesi ya da fosil yakıtlar üzerindeki vergilerin artırılması ya da bunların tümünün bir arada uygulanması şeklinde destekleyici politikalar gerekli olacak. Bir yandan talebin artması, diğer yandan artan yenilenebilir enerji üretiminin yaratacağı dengesizlik nedeniyle aynı zamanda şebekeye de daha fazla yatırım yapılması gerekecek. Ek olarak, hükümet, dağıtım şirketlerine daha fazla ticari özgürlük vermeyi düşünebilir; böylece çalışmalarını elektrik dışında sabit internet erişimi veya akıllı şehir hizmetleri gibi çeşitlenebilirler.
Türkiye’nin akıllı şehirler ve akıllı şebekeler alanında potansiyeli nedir?
Gelişmekte olan ülkelerin tüm şehirleri gibi Türk şehirleri akıllı şehir hizmetleri alanında kesinlikle büyük bir potansiyele sahip. Bunun nedeni, gelişmekte olan ülkelerde şehirlerin çok daha hızlı büyümesi ve bu nedenle sıfırdan örnek projeleri başlatmak için daha yüksek bir potansiyele sahip olmasıdır. Ve bugün tüm yeni kentsel projeler bazı akıllı şehir bileşenleriyle birlikte hazırlanıyor. Bence elektrik dağıtım şirketleri akıllı şehir projeleri için oldukça iyi uygun. Özellikle de kapsamlı bir akıllı hizmet ağı geliştirmeleri için yasal koşullar sağlanmışsa. Ancak ne özel şirketler ne de şehir yönetimleri tek başlarına akıllı şehir hizmetleri ve akıllı şehirler geliştiremezler. Akıllı şehirler ancak kamu ve özel sektör ortaklığıyla geliştirilebilir.
Küresel anlamda akıllı şebekeler ve şehirler konusundaki inovatif teknolojilerin bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teknoloji artık sorun değil. Çok sayıda akıllı şebeke ve akıllı şehir çözümleri, dünya çapında birçok şirket tarafından geliştirilmiş durumda. Bana göre esas mesele, teknoloji geliştiricilerin, kamu hizmeti yürütücülerinin ve şehir yönetimlerinin vatandaşların ihtiyaçlarına cevap verecek ve ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları içeren daha geniş kamu politikası hedeflerine yönelik akıllı şehir hizmetleri oluşturmak ve işletmek için birlikte en iyi şekilde çalışmalarıdır. Geleceğin akıllı şehirleri, aynı zamanda yüksek yaşam kalitesine sahip, istihdam yaratan ve yatırım için iyi şirketleri cezbeden şehirlerdir. Teknoloji ve yenilik, böylesi şehirler yaratmada bir araçtır, asla kendi başına bir hedef değildir.
Sabiha KÖTEK - Enerji Günlüğü