MEHMET KARA
İş dünyasında genel bir kuraldır: Gelirin Türk Lirası cinsinden ise sakın ola ki döviz cinsinden borçlanma!
Tabii bu kuralı işletmek dışa açık bir ekonomide öyle çok kolay değil. Hele bir de hammadde ya da yarı mamul girdilerde dışa bağımlı iseniz neredeyse imkansız.
Hatta, sabit TL maaşıyla geçinen milyonlarca maaşlı çalışan da şu anda fiilen döviz borçlusu aslında.
Nasıl yani?
Şöyle... Türkiye elektrik dağıtım hizmetlerini yaklaşık 13 milyar dolarlık bir bedel karşılığında özel sektöre devretmişti. 21 dağıtım bölgesini devralan özel sektör oyuncuları özelleştirme bedellerini döviz cinsinden uzun vadeli krediler kullanarak ödemişlerdi.
Bugüne kadar bu borçların bir kısmı ödendi.
Ama şu anda sektörün yaklaşık 7 milyar dolarlık döviz cinsinden kredi borcu bulunuyor.
Son haftalarda TL’deki değer kaybı, yani doların yükselişi, söz konusu oyuncuların borçlarını TL cinsinden yaklaşık 2 milyar dolar arttırmış durumda.
Aslında bu borç sadece dağıtım şirketlerinin değil, herkesin borcu sayılır.
İyi de nasıl? Anlatmaya çalışalım.
Her ne kadar özel sektöre devredilse de elektrik dağıtımı kamusal bir hizmet. Ve 21 dağıtım şirketinin finansal borçları bir şekilde her elektrik abonesinin cebine de etki ediyor.
Çünkü elektrik dağıtım şirketlerinin borç faizleri ve kur artışlarından kaynaklanan maliyet artışı bir şekilde elektrik faturalarına yansıyor.
Yeni yapılan ya da yapılacak yatırımların maliyeti faturalarda ciddi bir pay teşkil eden dağıtım bedellerinin artmasını kaçınılmaz olarak beraberinde getiriyor.
Özetle, ey elektrik abonesi, “benim döviz borcum yok, kur artışları beni fazla etkilemez, olsa olsa maliyet artışlarına yol açtığı ölçüde enflasyon olarak evimin bütçesine yansır” diye kendini avutma.