1. HABERLER

  2. ELEKTRİK

  3. Enerjiyi ucuzlatmanın yolu düşük enflasyondan geçer

Enerjiyi ucuzlatmanın yolu düşük enflasyondan geçer

Deva Partisi Tarım ve Enerji Politikaları Başkanı Candan Karlıtekin, enerji politikalarını anlattı, elektriği ucuzlatabilmek için öncelikle enflasyonu yenmek gerektiğini söyledi.

Enerjiyi ucuzlatmanın yolu düşük enflasyondan geçer

Enerji Günlüğü - ‘Altılı Masa’ olarak bilinen siyasi ittifakın üyesi partilerle enerji politikalarını konuştuğumuz Siyasetin Enerjisi röportajlar dizisinin üçüncüsünde konuğumuz Deva Partisi Tarım, Enerji ve Ulaştırma Politikaları Başkanı Candan Karlıtekin oldu. Karlıtekin, partisinin enerjiyle ilgili ‘Eylem Planı’nı Eylül ayı sonunda paylaşacaklarını söyledi, sorularımızı cevaplarken bu planın içeriğine dair bazı ipuçları verdi. 

Sizce Türkiye’nin enerjideki en önemli problemi nedir?

Türkiye’deki enerji bir kere insanların alım gücüne göre pahalı bir enerji. Bunun sebepleri var. Ama ilk başta şöyle söyleyeyim: Türkiye enerjide aşrı derecede dışa bağımlı. Özellikle döviz tüketen kalemlerden en önemli kalem Türkiye’nin enerjiye yaptığı ödemeler. Petrol, doğalgaz bunların başında geliyor. Hatta ithal kömür de ilk başta da çok cazip gibi başlayan ama dünyadaki emtia fiyatlarının artmasıyla ve Türkiye’de dövizin, kurun artmasıyla son derece pahalı hale gelen bir enerji kalemi... Dışa bağlı olmanın alt cüzleri var tabii. Kaynak çeşitliliği açısından belli ülkelerde yoğunlaşma. Rusya’ya, İran’a aşırı derecede bağlılık… Petrolde biraz daha kaynak çeşitliliği var, farklı ülkelere dağılıyor. Ayrıca bir takım türev sorunlar da var açıkçası. 

SİYASETİN ENERJİSİ RÖPORTAJ DİZİSİNDEKİ DİĞER RÖPORTAJLAR:

SAADET PARTİSİ / İBRAHİM ÖNAL: YENİ HİDROELEKTRİK SANTRAL YAPILMAYACAK 

CUMHURİYET HALK PARTİSİ / AHMET AKIN: İKTİDARIMIZDA EPDK BAĞIMSIZLAŞACAK 

DEVA PARTİSİ / CANDAN KARLITEKİN: UCUZ ENERJİ İÇİN ENFLASYONU DÜŞMELİ 

GELECEK PARTİSİ / MEHMET F. ARSLAN: DEPOLANMIŞ ELEKTRİĞE ALIM GARANTİSİ VERİLECEK 

DEMOKRAT PARTİ / ALİ ARİF AKTÜRK: ENERJİ ARZ GÜVENLİĞİ KURULU OLUŞTURULACAK 

İYİ PARTİ / ÜMİT ÖZLALE: İYİ PARTİ NÜKLEERDEN YANA AMA AKKUYU'YA KARŞI 


Fiyatları düşürmek ve dışa bağımlılıktan kurtulmak için nasıl bir yol izlenebilir?

Tek başına enerji fiyatlarını düşürmek mümkün değil. Çünkü bir makroekonomik akvaryumda yaşıyoruz. Bu akvaryumun suyunun nasıl kirlendiğini biliyoruz. Genel hayat pahalılığı, Türkiye’deki bütçe açıkları ve dış ödemeler dengesindeki bizim eksikliklerimiz, döviz açığımız… İçeride yanlış para politikaları, yanlış mali politikaların neticesi olarak da hayat pahalılığı bütün yurdun üstüne çöküyor. Enflasyonun düşürülmesi lazım. Çünkü enflasyon bütün kötülüklerin babasıdır. Bu devam ettiği müddetçe de enerjiyi tekil olarak alıp da ucuzlatamazsınız.

Nasıl ucuzlatacağız öyleyse?

Önce enflasyonu sıfırlamak lazım. Türkiye’de enflasyon gerçekten hafife alınıyor. Bütün işleyişin içine çomak sokan bir hadisedir enflasyon ve bu bilinen bir şey. Bu, kamudaki aşırı savurganlık ve harcamaların çürük kaynaklarla, yani para basılarak karşılanmasından doğuyor.

Enerjide dışa bağımlılık bir kader mi?

Şimdi aslında Türkiye öyle bir kapana kısıldı ki… Bir taraftan Paris İklim Anlaşması uyarınca 2053’te sıfır karbon emisyonu taahhüdümüz var. Evet, karbon üretebiliriz atmosfere, sera gazı yayabiliriz. Ama onu da aynı zamanda absorbe etme durumumuz var. Net sıfır edeceğiz.

Gerçekçi bir hedef mi Türkiye açısından?

Herhangi bir hedef koymazsanız boşlukta dolanırsınız. Zaman içinde bu görülecek. Ama muhakkak bir hedef koymanız lazım. Tamamen hedefsiz olamazsınız. Şimdi bu hedefi bir tarafa koyalım.

Peki artan enerji ihtiyacı?

Evet, insanlara aş, iş lazım. Türkiye ekonomisinin büyümesi lazım. Bu da enerji ihtiyacı demek. 7/24 emre amade enerji kaynakları lazım. Bunu da kömür ve doğalgaz santralleri ile hidroelektrikler ve varsa nükleer enerji sağlar.

Herkes yenilenebilir kaynaklara yöneliyor…

Güneş ve rüzgar enerjisiyle ilgili yatırımlarımız belli bir başarıyla bugünlere geldi. Daha kullanılabilecek ciddi bir rüzgar ve güneş potansiyeli de var. Fakat bunlar güneş varsa ya da rüzgâr eserse enerji verebiliyor… Bu çerçevede baz yük dediğimiz 7/24 emre amade birincil kaynakların belli bir oranda olması gerekiyor.

Halen kömür, gaz ve hidroelektrik ana kaynaklar zaten…

Ama şimdi burada sorunumuz var bizim: Güneydoğuda bir iki yer dışında yeni ve büyük hidroelektrik santraller yapacak potansiyelimiz kalmamış. Kömürden çıkma konuşulurken yeni kömür santralleri yapılması söz konusu değil. İthal kömüre bağlı santrallerin üretimi şu anda bile fizibıl değil. Ama o santrallere emre amadelik çerçevesinde hazır kapasite sundukları için bir ödeme yapılıyor hiçbir üretim olmadan. Pik dediğimiz o en üst düzeydeki enerji ihtiyacını karşılamada naçar kalırsak onlar devreye girecek. Ama üretim yapmasalar da onlara bir bedel ödeniyor. Yani bütün bu tablo çerçevesinde Türkiye açıkçası enerjide çok ciddi bir sıkışma yaşıyor.

Akkuyu Nükleer Santrali projesi?

Bu sıkışma ortamında Türkiye elektriğinin yüzde 10’unu üretme kapasitesiyle devreye girmesi Türkiye’nin elini ciddi oranda rahatlatabilecek bir fırsat sunuyor. Nükleer enerjinin sıkıntıları, efendim nükleer atıkların riskleri, nükleer atıkların depolanması bu sorunlar aynen orada duruyor tabii. Ama sonuç itibariyle Akkuyu NGS de şunu engellemiyor: Yine dışa bağımlıyız. Teknoloji bize ait değil. Yine Amerikan doları üzerinden üretilen enerjiyi satın alacağız. Yani Türkiye’nin döviz harcamasına da engel olmuyor. Ama Avrupa Parlamentosu bunu yeşil enerji olarak tasnif etti.

Yeşil değil de ‘temiz’ mi desek?

Ama karbon salmayan bir enerji olarak tasnif ettiler. Çünkü takdir edersiniz ki Ukrayna işgalinden sonra dünyada bütün dengeler değişti. Şu anda kısa dönemde çok ciddi ve hızlı çözüm üretmek zorundalar. Bütün bu çerçevede karamsar olmamalıyız. Ama bizim şu anda ciddi bir sıkışmışlığımız var.

Yüksek fiyattan, enerji özelleştirmeleri de sorumlu tutuluyor, ne dersiniz?

Bu sadece Türkiye’ye özgü bir sorun da değil. Avrupa’da son bir buçuk yılda aynı sorular ortaya çıktı. Enerji fiyatlarındaki patlama sonrası kamunun yeniden devreye girmesi, özelleştirme adımlarının yavaşlatılması ve hatta bir takım özelleştirme adımlarının geri alınması bu tartışmaları beraberinde getirdi.​

​Sizce yeniden kamulaştırma gibi hamleler gündeme gelebilir mi?​ ​

Ben geçmişte dağıtım şirketlerinin bir tanesini inceledim. Devlet kâr marjına kadar belirliyor. Aslında yapacakları yatırım konusunda da formülleri mevcut. Ama bunların uygulamasında takip yok. İşte Türkiye’nin sorunu bu. Enerji mevzuatına bakıyorum, her şey dört dörtlük yazılmış, çizilmiş. Ama hakkıyla uygulanmasına geldiğimiz zaman işte orada dananın kuyruğu kopuyor. Bir kere ‘doğal tekel’ olan şeylerde özelleştirmenin ne kadar doğru olduğu üzerine bir soru işareti koyalım. Çünkü devlet, özel sektörün gücünden, verimli çalışmasından istifade etmeli. Ama bu çalışmayı da düzenlemeli. Daha doğrusu düzenliyor da bu düzenlemeler çerçevesinde çalıştığını da teminat altına almalı. Burada eksikliklerimiz var.

İletim hatlarının özelleştirilmesi de gündeme gelmişti bir ara…

Evet, enerjide bir başka büyük problem, iletim hatlarıyla alakalı. Enerjiyi ürettiğimiz yerlerle, tükettiğimiz yerler, bölgeler ağırlık merkezleri itibariyle birbirine uzak. Orada da bir dengesizlik var.​

Hal böyle olunca mesela güneş enerjisi aslında bugün hızla ilerleyebilir. En son döviz artışlarına rağmen maliyetler düştü. Piyasa fiyatlarında güneşten enerji üretebiliyor insanlar. Ama niye sisteme entegre olamıyor? Çünkü iletim sistemleri bunu kaldırmıyor.

Neden ve ne yapmak lazım?

İletim şebekesi buna uygun değil. Onun için Türkiye’de çok ciddi bir altyapı yatırımına ihtiyaç var. Türkiye’de güncel sorunlar muhakkak çözülmeli. Ama bu çözüm esnasında kısa dönemde güncel sorunları bir şekil omuz zoruyla çözerken, kazanılan zamanda yapısal sorunları halletmemiz lazım. Mesela 4800 MW kapasiteli Akkuyu NGS Mersin’de, ana tüketim merkezleri ise İstanbul, Ankara, Antalya. Şimdi bu enerjiyi taşımak zorundasınız. Başlı başına bu bile ciddi bir sorun. Onun için bu dağıtım şirketleri regülasyona tam uygun bir şekilde faaliyet gösterirse bunda bir mahsur yok. Tabi göstermiyorsa da gereğinin yapılması lazım. Yapamayanın sözleşmesinin feshedilmesi düşünülebilir. Yapabilenin getirilmesi lazım.

Mevzuatta değişiklik ihtiyacı var mı, nasıl?

Geçmiş tecrübelerden ders alarak bu mevzuatın güncellenmesi lazım. Çünkü ilk yapıldığı zaman sahaya inilmeden belki dış alemdeki tecrübelerden kaynaklı güzel bir sistem tasarlanmış olabilir. Ama zamanla uygulama sahaya çıktığınız zaman tam olarak örtüşmeyebilir. Yani mevzuat regülasyonu açısından sistemi A’dan Z’ye güncellememiz gerekiyor.

Dört gemilik derin deniz sondaj filosu oluşturmak ne derece ekonomik?

Bizim insanlarımız “eser siyaseti”ne bayılıyor. Şimdi Çanakkale Köprüsü’ne ne diyeceksiniz? Kötü olmuş diyemezsiniz, bir mühendislik harikası. Evet, işlerinizi de kolaylaştırıyor. Sorun şu: Bunu kaça mal ediyorsunuz ve yatırımda öncelik sırası bunda mıydı? Şimdi kaynaklarımızı önceliklerimiz çerçevesinde akılcı bir şekilde kullanmamız lazım. Sondaj gemilerine gelirsek, Türkiye’nin kendi hükümranlık alanında petrolmüş, doğalgazmış varsa bunları araştırmak, bulmak ve ekonomik şartlarda çıkarabilmek son derece önemli. Keşke olsa. Yani kim (gaz denizi üzerinde yüzüyoruz da bunu çıkarmayalım) der ki? Önemli olan çıkarma maliyetiniz. 10 lira harcarsınız ama çıkardığınız şey 5 liraya satılır. Böyle bir durum olmaz inşallah. Çünkü sırf şan olsun diye maliyeti 10 lira olan şeyi çıkarıp da 5 liralık kazanç elde ediyorsanız 5 liralık zarar enflasyon olarak bize döner. Hepimizin satın alma gücünde erime ile sonuçlanır.

Dışa bağımlılık sorunların başında geliyorsa salt ticari bir kâr-zarar hesabı ne kadar doğru?

Şu anda çıkarması pahalı olabilir. Ama teknoloji gelişir, yeni birtakım yöntemlerle bu maliyet düşürülür. İlla ki bizim bütün zenginliğimizi, potansiyelimizi tespit etmemiz lazım, bunda hiç şüphe yok. Teknoloji gelişiyor, enerji konusunda inanılmaz yeni gelişmeler var. Küçük ölçekli nükleer reaktörlerin geliştirilmesi, yerin bilmem kaç metre altında sondaj yapma ve pil teknolojisi dünya bunlara kafa yoruyor: Muhakkak bu teknolojiler geliştirilecek. Biz potansiyelimizin farkında olacağız. Bazen ilk yatırım maliyeti hemen çıkmayabilir. Buna katlanacağız ve zaman içerisinde de inşallah uygun şartlarda bunlardan istifade etme imkanı buluruz. 

Mehmet KARA - Enerji Günlüğü