20. yüzyılda enerjiyi neredeyse bütün büyük politikaların merkezine yerleştiren temel mesele, enerji güvenliği bağlamında ele alınan konulardır.
Coğrafya açısından enerjiye dört cepheden de komşu olan Türkiye’nin enerjide dışa bağımlı bir ülke olması, enerji güvenliğini herkes için olduğundan daha önemli bir mesele haline getiriyor.
1990 sonrası dış politikada ve diplomaside kendisini sık sık “geçiş ülkesi, enerji koridoru, enerji hub’ı” gibi afili kavramlarla tanımlayan Türkiye’nin enerjideki dışa bağımlılık oranının % 70’lerin üzerinde seyretmesi bütün bu söylemleri anlamsız kılıyor.
Sadece 2014 yılında enerji ithalatına ödenen rakam 54,9 milyar dolar. Yani Türkiye yıllık ihracatının yaklaşık üçte birini (2014 ihracatı 157,6 milyar dolar) tek bir kalem girdinin ithalatına ödüyor.
Türkiye’nin bütün yüksek perdeden söylemlere karşın enerji resmi kabaca böyle. Üstelik son birkaç yıldır Arap Baharı bağlamında gelişen dış politikanın yarattığı yalnızlaşma ve dünyanın en riskli enerji oyuncusu Rusya ile karşı karşıya gelme durumu göz önüne alındığında durumun yeni baştan gözden geçirilmesinin gerekliliği ortada...
Piyasa koşullarında rasyonel davranan bir birey/firma gibi hareket ettiği varsayımından hareketle Türkiye’nin enerji konusundaki güçlü ve zayıf yönleri, fırsatları ve tehditleri içeren bir SWOT analizinin yeniden yapılması gerekiyor.
Rasyonelitenin ihmal edilmediği bir varsayım altında başlıca güçlü ve zayıf yönler şunlardır:
GÜÇLÜ YÖNLER
- Akdeniz ve Ortadoğu ülkeleri içerisinde petrol ve doğalgazın en büyük alıcılarından birisi olmak.
- Rusya’nın enerjisini satabileceği en önemli üç alıcıdan birisi olmak.
- Rus doğalgazı ve petrolünün en büyük çıkış kapısı olmak.
- Hazar ve ötesi gaz ve petrol alternatiflerine sahip olmak.
- Başta Katar ve Kuzey Irak Bölgesi petrol ve gazı olmak üzere dünyanın en büyük ve verimli kaynaklarına bir çok ülkeden daha kısa bir erişim yoluna sahip olmak.
- İsrail ve Kürtler ile kurulacak sağlıklı ilişkiler çerçevesinde Ortadoğu ve Akdeniz’deki kaynakların tamamına kolaylıkla erişebilir olmak.
- İran enerji kaynaklarının dünyaya açılabilmesinde aracı rolü üstlenebilme potansiyeline sahip olmak.
- Son yıllarda yıpranma yaşasa da demokratik ülke olarak bölgesindeki yegane model ülke olmak.
- Yenilenebilir enerji kaynakları konusunda potansiyel olarak dünyanın en önde gelen ülkelerinden birisi olmak.
ZAYIF YÖNLER
- Rusya ve İran ile yapılmış uzun vadeli al ya da öde anlaşmaları dolayısıyla daha uzun süre bu ülkelerin kaynaklarına bağımlı olmak.
- Karbon ve türevi enerji kaynaklarına alternatif çözümler üretmekte başarısız olmak.
- Yenilenebilir enerjide yeni bir ekonomik temel oluşturamamak ve üretken yatırımların bürokratik engellerle yavaşlatılması.
- Enerji diplomasisini diğer sorunlu diplomatik konulardan ayıramamak (Örneğin Kürtlerle veya Ermeniler-Azeriler ikilisinde yürütülen ilişkilerde sorunların birbirine karışması).
- Avrupa Birliği ilişkilerinin kaprisli bir şekilde yürütülmesi nedeniyle Avrupa’nın enerji ihtiyacının karşılanmasında gerektiği gibi yer alamamak.
- Arap ülkeleri ile geliştirilen ilişkilerin enerji boyutunun zayıf kalması.
- Küresel ölçekte faaliyet gösteren ulusal enerji şirketlerinin yaratılamamış olması.
Enerjideki güçlü ve zayıf yönler daha da çoğaltılabilir. Bunun yanında bu güçlü ve zayıf yönler aynı zamanda fırsat ve tehditlerin bulunduğuna da işaret eder. Kısa bir şekilde fırsat ve tehditleri de aşağıdaki şekilde sıralamak mümkün:
FIRSATLAR
- Demokratikliği tartışmalı da olsa Mısır’da ortaya çıkan güçlü Sisi yönetimi ile kurulacak ilişkiler Türkiye’nin Doğu Akdeniz kaynaklarına erişiminde yeni fırsatlar sunuyor...
- Yunanistan’ın ekonomik sorunlarına olumlu yaklaşımlar Ege ve Akdeniz’deki sorunlu bölgelerde yeni işbirliği imkanları yaratabilir. Bunu bir fırsata dönüştürmek mümkün.
- Suriye krizi nedeniyle Batılı ülkelerin içine düştüğü çıkmazlar Türkiye’ye başka alanlarda olduğu gibi enerjide de çeşitli fırsatlar sunuyor.
- Tehditler daima kendine çeki düzen verme imkanı da verir. Rusya’nın tehditkar tutumunu yeni enerji ilişkileri açısından fırsatlara dönüştürmek mümkün.
- Enerjide yerli yatırımlar hem ekonomik büyüme hem enerji bağımlığı açısından önemli fırsatlar barındırıyor.
TEHDİTLER
- Enerjiyi daima bir silah olarak kullanmayı tercih eden Rusya’nın güven vermeyen dış politikası.
- Enerji ithalatının çok önemli bir kısmının Rusya ve İran gibi sorunlu ülkelerden yapılıyor olması.
- İran’ın Rusya’yı andıran tavrı ve küresel anlamda sorunlu bir ülke olması.
- Suriye Sorunu dolayısıyla Türkiye’nin güneyindeki işbirliği zeminlerinin parçalanmaya doğru gitmesi.
- Türkiye’nin daima bir Ermeni-Azeri kıskacında olması nedeniyle Hazar ve Orta Asya kaynaklarına yönelik planlar yapamaması.
- İç politika zemininin ulusal meseleleri ikinci plana atarak kişisel hedeflere odaklanmış olması.
- Türkiye için fırsat olabilecekken Mısır, İsrail gibi ülkelerle gerilimli ilişkiler yürütülmesi, liderliklerin kişisel siyasetlerinin ulusal siyasetin üstüne çıkması.
- IŞİD dolayısıyla Ortadoğu haritasının geri dönülmez bir şekilde kontrol dışı bir hal alma riski altında olması.
Bu listeleri bir çok farklı argümanla genişletmek mümkün. Ancak ilk etapta ulusal politika öncelikleri açısından gözden kaçırılmaması gereken hususlar olarak bunlar akla geliyor.
Peki, Türkiye bu maddelerden kaçının farkında olarak enerji politikası oluşturuyor? Yoksa politikamız, politikasızlık mı?
Halil DAĞ - Araştırmacı / Stratejist
...
Önceki ve Sonraki Yazılar