Geçenlerde Körfez ülkelerinden bir haber geldi. Haber Türkiye açısından çok ciddi bir önem taşıyordu ama medyada hak ettiği şekilde yansıdığı söylenemez.
İşin özeti, gelen habere göre Basra Körfezi çevresindeki Arap ülkeleri, elektrik şebekelerini Türkiye’ye entegre etmeyi, bu sayede ileride Avrupa ile elektrik ticareti yapmayı hedefliyor.
Biraz ayrıntıya girelim. Körfez ülkeleri arasında elektrik şebekesinin entegrasyonuyla ilgilenen bir kurum var, Körfez İşbirliği Konseyi Dağıtım Şebekeleri Bağlantı Kurumu (GCCIA). İşte bu örgütün başkanı Ahmed Al-İbrahim, üye ülkeler arasındaki elektrik iletim kapasitesinin daha da büyütülmesiyle bölgede bir enerji ticareti piyasası oluşturulabileceğini, uzun vadede Avrupa ülkeleri ile bağlantı da sağlanabileceğini söylüyor. Bu şu demek: Avrupa ile Körfez arasında bir elektrik bağlantısı kurulacaksa, kaçınılmaz şekilde Türkiye de işin içine girer. Zaten Al-İbrahim’den sonra konuşan Suudi Arabistan Enerji Bakan Yardımcısı Saleh Al-Awaji tam da bunu söylüyor:
“Körfez bölgesindeki sistemin Avrupa bağlantısı Türkiye üzerinden kurulabilir. Şebekenin Türkiye’ye bağlanması için Ankara ile müzakerelere başlandı.”
Basra Körfezi’ne kıyısı bulunan ülkeler, elektrik şebekelerini Türkiye’nin yanı sıra, daha kısa vadede Mısır’a bağlamayı da planlıyor. Al-Awaji’nin verdiği bilgiye göre, önümüzdeki aylarda bunun ihale süreci başlayacak. 3 bin MW’lik kapasiteye sahip olması planlanan Körfez ülkeleri - Mısır bağlantısının 2018’de faaliyete geçmesi hedefleniyor. Böyle bir bağlantı, Kuzey Afrika ile Avrupa kıtasını, İtalya ve İspanya üzerinden entegre etme projeleriyle bir arada düşünüldüğünde, hiç de akıl dışı sayılmaz. Kış aylarında Avrupa’da elektrik talebi artarken, Körfez’de tam tersine kapasite fazlası oluştuğu göz önüne alınırsa, bölge ülkelerinin elektrikte Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlanmaya çalışılması da oldukça anlamlı.
Peki Türkiye buna hazır mı? Gördüğümüz kadarıyla vizyon olarak hazır. Ama pratiğe baktığımızda bazı sıkıntılar olduğu ortada. Yaz gelip klimalar çalıştığında ya da kar yağıp kombiler devreye girdiğinde elektrikte ortaya çıkan talep artışını tümüyle karşılamak halen imkânsız.
Üstelik bu sıkıntının kaynağı elektrik yetersizliği değil, doğrudan şebeke yetersizliği. Üretseniz bile iletip kullanıma sunamadıktan sonra ne anlamı var? Yani aslında Türkiye, elektrik üretim yatırımlarında yakaladığı hıza, iletim şebekesini güçlendirme konusunda ulaşamıyor. Hatta bu eksiklik, serbestleşiyor denilen elektrik piyasasındaki derinleşmenin önündeki en büyük engellerden biri. Çünkü sistem, şebeke dengesizliklerinin yol açtığı bazı maliyetleri (buna sektörde sıfır bakiye deniliyor) elektrik ticareti oyuncularının üzerine yıkıyor. Tıpkı kayıp kaçağın tüm abonelere yüklenmesinde olduğu gibi... Üstelik ticaret cephesinden bakıldığında etkileri ondan bile ağır. Bu biraz daha derin bir konu, burada ayrıntısına girmesek daha iyi...
O halde konuyu şöyle bağlayalım: Türkiye eğer bölgenin enerji merkezi olmak istiyorsa tabii ki doğusundaki ülkelerle batısındaki ülkeler arasında elektrikte de köprü olmak durumunda. Ancak bunun daldaki kuşun, yani elektrik merkezi olmanın hayalini kurarken önünde duran görevleri de bir an önce yerine getirmeli.
Avrupa’nın en uzun elektrik şebekelerinden birine sahip olmakla övünebilirsiniz belki. Ama övünecekseniz asıl, elektriği kaliteli, sürekli ve ekonomik fiyatlarla tüketiciye ulaştırabilen gelişmiş bir şebeke kurup öyle övünün.
Avrupa’nın en uzun elektrik şebekelerinden birine sahip olmakla övünebilirsiniz belki. Ama övünecekseniz asıl, elektriği kaliteli, sürekli ve ekonomik fiyatlarla tüketiciye ulaştırabilen gelişmiş bir şebeke kurup öyle övünün.