Enerji Günlüğü - Enerji Ticareti Derneği (ETD) Başkanı Cem Aşık, YEKDEM mekanizmasının işleyiş biçimi nedeniyle serbest üreticilerin elektrik üretim maliyetlerinin yükseldiğini söyledi.
Serbestliğin esas alındığı Türkiye elektrik piyasası olgunlaşma yolunda. Ancak bunun önünde ciddi engeller var. Serbestleşmenin, yatırımcılar tarafından referans alınabilecek sağlıklı bir fiyat oluşumunu sağlayacağı varsayılmasına rağmen, bu bir türlü gerçekleşemiyor. Özel sektör elektrik üretici, tedarikçi ve ticaretçileri “öngürelemezlik”ten yakınıyor. Enerji Ticareti Derneği (ETD) Başkanı Cem Aşık'a sorduk.
YEKDEM kapsamındaki santrallere ilgi artıyor ama eleştiriler de var...
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması (YEKDEM) kurulurken bundan kaynaklanacak herhangi bir ek maliyetin yine PMUM'daki piyasa oyuncuları içinde pay edilmesi öngörülmüştü. Aslında bunun yükü yine tedarikçiler üzerinden tüketicilere yansıtılıyor. Bu durum geçmişte çok gündeme gelmedi, çünkü fiyatlara etkisi nispeten daha küçüktü. İki nedenle. Birincisi firma sayısı ve YEKDEM kapsamına girmeyi tercih eden kapasite azdı. İkincisi dolar kuruyla bağlantılı bir destek olduğu için doların düşük olması riski azaltıyordu.
Bugün neredeyiz?
2013 yılında YEKDEM’in elektrik maliyetlerine getirdiği yük MW başına 50 kuruş civarında iken, 2014 yılında bu rakam 140 kuruşlara çıktı. 2015 yılının başından bu yana ise bu rakam 920 kuruş. Yani yaklaşık 10 lira. Bu da tüketici üzerinde 200 milyon TL'lik aylık bir yük demek.
ETD Başkanı Cem Aşık. Not: Bu röportajın kısaltılmış versiyonu, DÜNYA Gazetesi'nde 17 Eylül 2015 tarihinde yayınlanmıştır.
Neden bu kadar yüksek?
Bunun bir nedeni, YEKDEM kapsamına giren santral sayısının ve bu santrallerin ürettiği elektriğin toplam içindeki payının artması. YEKDEM santrallerinin payı 2014 yılında yüzde 2'lerde iken 2015'te yüzde 9'a ulaşmış durumda. Geçen seneye göre YEKDEM'deki kurulu güç yüzde 200 arttı. Bunlar yeni santral kurulduğu anlamına gelmiyor. Daha önce YEKDEM'i tercih etmediği halde şimdi bu sisteme katılanlar oldu. Aslına bakarsanız, bu dramatik artışta şöyle bir etki de var. Suyun bollaşması nedeniyle yenilenebilir elektrik üretiminde bir artış var. Bunu da dolar kurundaki artışla birleştirdiğimizde demin söylediğimiz 9.2 liralık yük ortaya çıkıyor.
Oyuncular buna karşı ne yapıyor?
Onlar da bu yükü önceden tahmin etmeye çalışarak tüketiciye yansıtıyor. Buradaki zorluk, bu yükü önceden kesin bilmeniz imkansız. Varsayımlar yapıp, üzerine bir risk primi koyup ona göre fiyat veriyorsunuz tüketiciye. Böylece fiyatlara dolaylı şekilde yansımış oluyor. Yüksek öngörmeniz kötü; düşük öngörmeniz daha kötü, şirketler zarar ediyor; bir süre zarara katlandıktan sonra müşteriye verdiği sözlerden caymaya başlıyorlar. Bu da piyasada tedarikçiye güveni sarsıyor.
YEKDEM yüküne karşı bir çözüm yok mu?
YEKDEM'in getirdiği yükün içinde kaldırılabilecek bazı kalemler de var. Örneğin arz-talep dengesi planlanırken herkes üretim tahminlerini veriyor. Tahminlerden sapmalara göre santrallere biraz cezalı fiyattan işlem yapıyorsunuz. Bu piyasanın planlanmasını sağlıyor. Fakat YEKDEM'ciler üzerinde böyle bir yük yok.
Bunu biraz açar mısınız?
YEKDEM santrallerinin de diğerleri gibi bir üretim tahmini yapmaları gerekiyor ama yanlış tahminleri nedeniyle cezalandırılmıyorlar. Diğerlerine oranla çok daha yüksek bir dengesizlik oluşturabiliyorlar. Bunun da ciddi maliyeti var. Bunun önüne geçmek, yani YEKDEM kapsamındaki santralleri de tahminler konusunda disipline etmeye yönelik bazı hazırlıklar var ama somut bir adım yok.
Ne gibi önlemler düşünülüyor, öneriliyor?
Üretim tahmin sisteminin özel şirketler tarafından yönetilmesi gibi öneriler var. Dengesizliği azaltanların, yani bunu iyi yöneten şirketlerin kazanç sağlaması gibi öneriler. Şu anda Milli Yük Tevzi Merkezi’nin bunu denetlemesi gerekiyor ama onların bunu yapabilecek kaynağı yok. Santrallerden ne geliyorsa yorum yapmadan plana koyuyor.
Başka neler öneriyorsunuz?
Tahminlere belli bir tolerans verip, üretim miktarı o rakamların da üzerinde şaşıyorsa bir kısım cezalı fiyat uygulanması lazım. Normal üretim santralleri sapma halinde fazla üretimini daha düşük fiyattan veriyor. Az ürettiyse de üretemediği kısmın parasını daha yüksekten sisteme ödüyor.
Peki yenelenebilir kaynaklara ilgiyi azaltmaz mı bu?
Yenilenebilir santrallerde bunu diğerleriyle aynı hale getirmek hakkaniyetli olmayabilir. Çünkü yenilenebilir santrallerde üretimi tahmin etmek gerçekten daha zor. Yüzde 25'lik bir şaşma marjı koyularak bu sistem kurulabilir. Bunu aştığı zaman cezalandırılabilir. Böylece nispeten daha doğru tahmin yapmaya zorlar şirketleri... Sorun şu, şu anda üretim planlaması yapabilecekken de hiç yapmıyor YEKDEM kapsamındakiler.
Piyasada oluşan fiyatlar yatırımcılar için referans sayılıyor mu?
Mevcut fiyatlar gerçek bir referans olamıyor. Çünkü, bir kere üretimin yüzde 50'nin üzerindeki kısmı devlet kontrolünde. Yani EÜAŞ + TETAŞ kontrolündeki santrallerde. EÜAŞ'ın üretimdeki payı yüzde 30'a yakın olabiliyor. EÜAŞ'ın kendine biçtiği ya da siyasi olarak ona biçilen bir fiyatları kontrol etme, sınırlama görevi var. Aslında serbest piyasada olmaması gereken bir görev, fiyatlara net olarak üst sınır koyması söz konusu oluyor. Bu bir piyasa oyuncusunun işi değil; hatta serbest piyasada suç bunları yapmak. Böyle bir riski yönetmek istiyorsanız, pozisyonlarınızı Borsalarda kapatarak “hedge” etmeniz; fiyatların ise sadece arz ve talebe göre oluşması lazım. Bu olmadığı zaman yatırımcıya (serbest piyasam, var ileriye yönelik fiyat öngörülerini al ve fizibilite yap) diyemiyorsunuz. Çünkü inanmıyor fiyatlara.
Peki ne yapmalı?
Yatırımcılar fiyatlar çok düşük diyor. Devlet ne yapabiliriz diye soruyor. Devlet yapması gerekenleri doğru bir şekilde yapsa ve piyasayı gerçekten serbest bıraksanız fiyatlar doğru yere gelecek ve bu kadar sıkıntı olmayacak.
Serbest tüketicilerle ilgili rekabeti önleyici gelişmelerden yakınılıyor... Ne diyorsunuz?
Görevli tedarikçilerin hakim durumu var. Zaman zaman bunu açıkça kötüye kullandıklarını görüyoruz. Bu serbest tüketicilerin tedarikçi geçişlerinde geçmişte yapılan inanılmaz zorluk yaratma pratikleri var. Bazıları o kadar ayyuka çıktı ki, bir ara görevli perakendeden özel tedarikçilere müşteri başvurularının red oranı yüzde 70'lere yükseldi. İnanılmaz bir seviyeye çıktı. Buna EPDK tepki gösterip, yeni Dengeleme Uzlaştırma Yönetmeliği’nde (DUY) taleplerin reddedilmesini engelledi. Yani durum o kadar kangren hale geldi ki hiç reddedemesinler dendi; ki bunun da sakıncaları var. Bu pratikler çok bilinmez durumda değil. Rekabet Kurulu'nun başvurular neticesinde yürüttüğü birkaç ön soruşturma ve sonucunda tespitleri var. Fakat soruşturma açmayıp EPDK'ya bildirip aksiyon almalarını bekleyelim dediler. Rekabet Kurulu üyelerinden bazılarının bunlara karşı oyları var. Şerh koymuşlar. Diyorlar ki “Kanunumuza göre bir bulgu varsa soruşturma açmak görevimizdir. "Bulgu vardır deyip, soruşturma açmamak olmaz”. Bu konuda ciddi bir sıkıntı var. Giderek de büyüyor.
Oysa serbestleşme olsa...
Geçiş dönemi sonunda (ki bu uzatılmazsa 2015 yılı sonu) devlet ben büyük tüketici için fiyat tarifesi yayınlamıyorum diyecek. Büyük sanayici serbest piyasa mantığı ile pazarlığını yapıp daha iyi fiyattan alacak. Aslında piyasada bu tüketicilerde fiilen şu anda bu oluyor. Yani büyük sanayiciler, piyasada tarifeden daha iyi fiyatlar alabiliyor. Ama küçük ölçekli tüketiciler için, mağdur olmamaları için sosyal tarifeler yayınlanacak. Konutlar için ise her zaman için bir sosyal tarife oluyor. Kendi tercih ederse özel sektörden alıyor. Limit sıfır Avrupa'da. Serbest piyasalarda durum böyle. Büyük bir çelik fabrikasının ise bir tarifesi yok. Türkiye'de bu önemli: Enerji fiyatları üzerinden teşvik veriliyor. Bu yapılmamalı.
Sanayiciye enerjiyi ucuza vermek kötü mü?
Çimento sektörünü teşvik edecekseniz, bu konudaki desteği elektrik ve doğalgaz fiyatlarını ucuzlatarak yapmayın. Sanayici enerjiyi gerçek fiyatından alsın, siz ona Hazine nakit desteği verin. Öbür türlü, enerji ithalatçısı bir ülke olarak çok enerji yoğun bir endüstriyi desteklemiş oluyorsunuz. Bunun size bir faydası olmuyor, aksine zararı oluyor. Elektrik için doğalgazı ve kömürü ithal ediyorsunuz. Doğalgaz kullanacaksanız ithal ediyorsunuz. Ondan sonra bu pahalı enerji girdisiyle üretilen ürün maliyeti yüksek olmasın diye düşük fiyattan gaz verilince yani sübvanse edilince o iş katma değer yaratıyor gibi görünüyor. Ama toplamda baktığınızda ülke açısından zararına yapılan bir iş. Bir sektörü stratejik sayıp büyütmek istiyorsanız, açıkça tanımlı teşvikler verilebilir ve şeffaf bir şekilde kontrol edilebilir. Gerçekten değer yaratan işleri ayırt edebilmelisiniz ki ülke uzun vadede bir değer yaratabilsin. Ne ilginçtir ki, enerji ithal ettiğimiz ülkelere enerji yoğun üretilmiş ürünleri satıyoruz. Bu işte bir mantıksızlık var. Onların bu ürünleri bizden çok daha ucuza mal etmesi gerekirken, biz daha ucuza malettiğimizi düşünerek ürün ihraç ediyoruz. Böylesi ihracatlar ülkeye uzun vadede katma değer sağlamıyor.
Serbest tüketici limitinin sıfırlanmaması?
Serbest tüketici limitinin sıfırlanması şart değil. Açıklık oranı zaten yüzde 90'larda. Ama dünyada da baktığınız zaman son kalan yüzde 20 miktar olarak genelde tedarikçisini çok değiştiren bir kesim değil. Çoğunluğu sıfırladığınızda büyük bir değişim oluşması beklenmez. Ülkemizde limitinin sıfırlanmayışının temel nedeni, kayıt altyapısının yetersizliği. Daha büyük serbest tüketicilerin girip kaydolması için kurulmuş bir yapı ve süreç var. Süreçte de birçok ıslak imza vs. gerekiyor. Ufak bir ev kullanıcısını geçirmek getirisine oranla ciddi bir zahmet; her şeyin ötesinde alt yapı teknik olarak da tıkanıyor. Onun için önemli bir değişiklik yapılması gerekiyor. Biraz geç kalmış olsa da başladı. Özellikle tekil numaralar verilerek serbest olmayanlar da dahil, TC Kimlik No gibi sayaç bazında düzgün bir veri tabanı oluşturulmaya başlandı. Sonraki adım tüketici tekil No'su da olmalı. Nihayetinde, sorunu çözecek şey, tüketicinin kendi tedarikçisini seçebileceği şeffaf bir noktaya doğru gidilmesi.
Şeffaflıktan kastınız?
Bilgilerin herkese eşit uzaklıkta olması sağlanmalı. Ticaret için özellikle ne tür bilgiler olması gerektiğiyle ilgili dernekte çalışmalar yapıp EPDK'ya bildirdik. Bazı bilgileri yayınlamak için izin gerekiyor deniliyor. Herkese eşit mesafe. Bir bilgi birilerinde varsa mutlaka yakındaki başkalarına da gidiyor. Bazıları kazanç sağıyor. İki kişinin bildiği sır değildir. Bu yönetmeliklerle desteklenmeli. Bazı yurtdışı yönetmeliklerle ilgili tercüme çalışmaları var. Onlara destek oluyoruz.
Öngörülebilirlik ile şeffaflık arasında nasıl bir bağlantı var?
Rekabetin derinleşmesi için tüketici limitinin düşürülmesinden daha önemli nokta, öngörülebilirliğin sağlanması. Ticaret yapan insanların belli riskleri alarak bir hesap kitap yapıp o işe girişebilmeleri lazım. Sıfır bakiye, YEK gibi maliyet kalemlerinin öngörülebilir olması, güvenilir fiyat göstergelerinin oluşması ve regülasyonların çok hızlı değişmediği bir ortam çok önemli. Ne olacağını bilmediğiniz piyasada ya iş yapmazsınız ya da yüksek riske karşı yüksek prim almak zorunda kalırsınız. Dolayısıyla işler küçülür, hacimler küçülür, fayda azalır. Serbest piyasa niye yapılıyor? Tüketiciye uygun maliyetli enerji tedarik edebilmek ve daha verimli bir piyasa oluşması için. Bilinmezlik çok olursa verimlilik ve fayda azalacaktır.
Sübvansiyonlu doğalgazın elektrik üzerinde etkisi nedir?
Sübvansiyonlu doğalgaz fiyatlarının en önemli etkisi bir doğalgaz piyasası oluşmasını engellemesi. Bu da ileride enerji merkezi olma stratejisinde ihtiyaç duyacağımız yatırımların önünde bir engel. Sizin şeffaf rekabetçi bir piyasanız olmalı ki, enerji merkezi olma stratejinizle uyumlu olarak yatırımcıyı, buraya getirip dışarıdan güdümlü olmayan bir ticaret yapabilesiniz.
Bir de sıfır bakiye meselesi vardı, nedir durum, biraz açar mısınız?
Sıfır bakiyenin asıl nedeni, sistemdeki iletim kısıtları. Sıfır bakiye bir torba hesap. Normalde elektrik piyasası birbirini dengeleyen sıfırlayan gelir ve giderlerden oluşuyor. Gün öncesi fiyatı, satmak isteyenle almak isteyenin buluştuğu noktada oluşuyor. Normal şartlarda kısıtsız piyasada bu fiyattan alım satım oluyor, bitiyor. Ama siz – ki bu gerçek örnektir - yeterince üretiminiz olduğu halde Trakya'daki bir fabrikanın elektrik ihtiyacını Adana'dan taşıyamadığınız için Trakya'daki fuel oil ya da eski teknoloji doğalgazla çalışan santrale piyasanın iki üç katına bunu üret diyorsunuz. Adana'da ucuza elektrik üretebilecek bir santrale ise (sen de dur) diyorsunuz. Ondan sonra aradaki farkı piyasadan tekrar istiyorsunuz. Sıfır bakiye bu. Bunu istediğiniz tedarikçiler, onlar da yine varsayımda bulunarak maliyetine dahil edip tüketiciden alıyor. Üstelik bu tüketici aslında iletim yatırımın yapılması için gereken parayı da daha önceki faturalarında “İletim Sistem Kullanım” kalemi içinde daha önce vermiş durumda. Yatırım yapmadığınız için, bir kez daha bu parayı almış oluyorsunuz. Meseleye sadece maliyet olarak bakmamak lazım. Bu sistemin güvenliğini de tehlikeye düşürüyor. 31 Mart'taki sistem çökmesi ve genel kesinti olayının özünde bu iletim kısıtları yatıyor. Enerji bolken neden elektriğimiz kesildi? Eşit olarak her yere götüremediğimiz için kesildi. Bir sürü laf var ama altyapı düzgün olsaydı bunların hiç birine gerek kalmayacaktı. Elektrik fiyatları düşerken, sıfır bakiye maliyeti azalmadı. Çünkü kısıtlar devam ediyor. Tüketiciye aylık maliyeti yaklaşık 100 milyon TL civarında.
Mehmet KARA
...