Kısa sürede ortadan kaybolmayacağı, şiddetini hafifletmesinin bile uzun zaman alacağı konusunda hem fikir olmaya başladığımız küresel Covid-19 salgınında yeni bir yükselen dalganın içindeyiz. Son 15 gün, ülkemizdeki pandemi vaka sayıları açısından ürkütücü bir boyut kazanmaya başladı.
Günlük vaka sayısı 45 bine çok yaklaştı. Bu sayıyı açıklayan ülkeler arasındaki sıralamaya baktığımızda Hindistan ve ABD’nin ardından dünyada üçüncüyüz.
Bu vahim tabloya rağmen toplum, son aylarda salgın hastalıkla mücadele konusundaki öz denetimini kaybetmiş durumda. İstanbul’da yaşayanlar, özellikle, hafta sonlarında artan taşıt trafiğinden bile bu hali somut olarak gözlemleyebilirler.
Salgın karşısındaki kollektif bilinç yoksunluğumuz, kamusal salgın yönetimi konusundaki hatalarla da birleşince ortaya hepimizin çok rahat gözlemlediği bu tablo çıkıyor. Bu tablo temelinde bilimin rehberliğinden uzaklaşmanın, bilim insanlarının önerilerini dikkate almamanın sonucudur.
Bilimin rehberliğinden uzaklaşmak, büyük bir çoğunluğumuzu gündelik hazların tuzağına sürüklerken, siyasal karar süreçlerini de olumsuz etkiliyor.
Kolektif bilinç yoksunluğu hali yerel ve ülke yöneticilerinin ısrarla üzerine gitmesi, neredeyse gündemin kalıcı olarak ilk sırasında takip edilmesi gereken bir halk sağlığı problemidir. Bu ve buna bağlı çözüm bekleyen sorunlar önümüzde dururken, parti kapatmaları ve Anayasa Mahkemesi’nin varlık tartışmaları (bugün eklenen darbe tartışmaları) gündemimizde daha üst sıralarda yer alıyor.
Emekli amirallerin hazırladığı kamuoyu açıklamasında darbe izleri aramak, ancak fiili darbe girişimin tespiti ve bu açıklamayı yapan 103 emekli amiralin bağının varlığı durumunda anlamlı olacak bir haldir. Eğer böylesi bir durum yoksa, bu açıklamayı kamuoyu açıklamasıyla emekli diplomatlarımızın Möntrö için yaptıkları açıklama gibi, kamuoyuna yapılmış bir açıklama olarak değerlendirmek ve salgın gibi, işsizlik gibi, doğal su kaynaklarımızın korunması gibi yakıcı sorunlarımıza odaklanmanın daha doğru olduğu düşüncesindeyim.
Dünya Sağlık Örgütü Acil Durumlar Programı Direktörü ve Halk Sağlığı Uzmanı Mike Ryan geçenlerde bana göre çok önemli bir açıklama yaptı. Özetle, “Covid-19’un insan kaynaklı bir acil durum olduğu, ekonomik büyümeyi çevresel ve sosyal sürdürebilirliğin önünde tutmaya devam ederek salgın hastalığın yeşerdiği koşulları yaratıyor ve gelecek için büyük riskler alıyoruz” diyor Mike Ryan...
WHO (DSÖ) yetkilisi Ryan’ın gelecek için büyük riskler derken kastettiği olgu çok açık: Yeni virüsler, yeni bakteriler ve yeni dünya ölçeğinde salgın tehlikeleri... İnsan, böylesi ihtimalleri düşününce, salgının kaçıncı dalgasındayız, bundan sonra bizi daha ne salgınlar bekliyor sorularını sormaktan alamıyor kendini.
Günümüzde herkesin bildiği, bir kısmımızın görmezden geldiği bir gerçek var. İnsan uygarlığının gelişimi, ekolojik sınırları aşmak üzere. Ekolojik sınırların, karbon salımı kadar önemli hususlarından bir tanesi de biyoçeşitlilik kaybı. Arka planında tarım alanlarının genişlemesi, madencilik vb. faliyetlerin sonucu yaşanan ormansızlaşma, arsa geliştirme faliyetlerinin yer aldığı kentlerin coğrafi genişlemesi gibi olguları içeren bir süreç...
Bu saydığım unsurların tamamı, ekonomik büyüme faliyetleriyle doğrudan bağlantılı ekonomik eylemler. Biyoçeşitliliğin azalması da karbon salımı kadar önemli bir sorun. Çünkü, ikisi bir birine sıkı sıkıya bağlı konular.
Bu durum bize şunu çağrıştırıyor. Gezegenin ekolojik imkanları ve ekonomik büyüme imkanları sınıra gelmiş durumda. Bundan böyle bildiğimiz anlamda, yürüttüğümüz şekilde bir büyümenin maliyeti insanlığın dünya yüzeyindeki yaşamının sekteye uğramasını sağlayacak kadar ciddi. Kim yahut kimler bu durumla karşılaşmayı göze alabilir?
Bu sorunun muhatabı biz değiliz dediğinizi duyar gibi oluyorum. Haklısınız, sorunun birincil muhatabı bizler değiliz. Bu sorunun birincil muhatabı “Covid-19 aşısının bulunması başarısının bile arkasında kapitalizm ve aç gözlülük vardır” diyen, bilimin başarısını bile para kazanma hırsı ve kapitalizmin ahlakına indirgeyebilen Boris Johnson gibi yöneticilerdir. İnanın sayıları hiç de az değildir.