HALİL DAĞ
15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece gerçekleşen darbe girişimi bir çok açıdan masaya yatırılmış durumda. İç siyasetin yapısal dizaynından finansal hareketlere kadar, “yarın ne olacak” sorusuna cevaplar bulunmaya çalışılıyor.
Cevap aranan sorulardan bir tanesi de Türkiye’nin ABD ve Rusya ile ilişkilerinin bu saatten sonra nasıl bir seyir izleyeceği ve bu bağlamda enerji gündeminin nasıl oluşacağı sorusu.
ABD-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNİ GELECEĞİ
İç politikadaki popüler tartışmalardan gaz alan kimi uzmanların hızını alamayıp “tiz kellesi vurula” misali ABD ile ilişkilerin kopmasından dem vurduğu görülüyor. Gerçi Türkiye ile ABD’nin arasındaki mesafenin açılmasına neden olabilecek mantıklı gerekçeler de yok değil.
Bir kere her şeyden önce bu darbenin faili olarak kabul edilen Fethullah Gülen halen ABD’de ve Türkiye’nin sözel siyasi taleplerinin yanında belgelere dayalı hukuki talepleri de henüz ABD tarafından olumlu cevaplanmamış durumda.
Hükümet, haklılığına olan inancı nedeniyle ABD’ye biraz da fazla kabul edilebilecek dozda yüklenirken el altından da İncirlik Askeri Üssü’nün darbedeki rolünü medyaya servis ederek ABD’yi “Zaten kusurlusun bu işteki rolün nedeniyle, bari Gülen’i ver de barışalım” tarzında bir siyaset içerisinde.
Öte yandan darbenin tam da Rusya ile barışın sağlandığı hafta gerçekleşmiş olması, peşinen ABD’nin bu Moskova-Ankara yakınlaşmasına önlemeye yönelik olarak darbeyi düzenlediği yorumlarına neden oluyor. Bu fikrin tarihsel arka planında ise 1960 Darbesi öncesi Menderes’in ABD’den kopuş anlamına gelecek planlanmış, Temmuz ayındaki Sovyetler Birliği ziyareti yatıyor.
Bu verileri toplayınca, uzmanlar için Türkiye’nin ABD ile ilişkileri kopartarak Rusya’ya yakınlaşacağına vehmetmek oldukça kolaylaşıyor. Ancak dünyada ulusal siyasetin devri çoktan kalkmış görünüyor. Yani herhangi bir ulusun “Benim şöyle bir ülküm var, herkes işine baksın, ben de kendi işime” deme lüksü yok.
Bu lükse sahip olabilen birkaç ulus vardır, onların da ulusal siyasetleri yine tamamen bağımsız değildir, dış dengeleri gözetmeden hiç birisi adım atmıyor. Tam bağımsız oldukları düşünülen ne Çin ne Rusya ne de ABD için bile böyle bir bağımsızlık, deyim yerindeyse sergerdelik yok. Bu nedenle Türkiye’nin son yıllarda zayıflamış olan ABD ilişkilerini sonlandıracağını beklemek ham hayalden öte bir şey değildir. Daha da ötesi hamasettir ve hamakattır.
RUSYA İLE İLİŞKİLER DÜZELİRKEN
Bu darbenin Türkiye için denge esaslı bir strateji geliştirme imkanı sunduğu açı. Rusya ile zaten iyileşmekte olan ilişkiler korunarak, hatta daha da geliştirilerek ABD ile de ilişkiler korunabilir.
Eğer yeni bir anormallik ortaya çıkmazsa Rusya ile ilişkilerin düzeleceği aşikar.
Enerji Bakanı’nın bu yıl doğalgazda indirime gidileceği yönündeki beyanatı, Rusya cephesinden gelen iyimserliğin yansıması. Ayrıca Türk Akım Projesi’nin yeniden gündeme alınması da ilişkilerin gelişeceği söyleminin içini dolduran önemli hususlardan birisi. Dolayısıyla Türkiye açısından Rusya probleminin çözüldüğünü ve enerji ihtiyacının Rusya’dan karşılanan kısmı bakımından iyi yönde gelişmeler olduğunu söylemek mümkün.
Fakat bu gelişmelerden hareketle ABD’ye sırt çevirip Rusya ve Çin ile birlikte Şangay’da şenlik yapan Türkiye resmi çizmek de abartıdan başka bir şey değil.
AVRASYACILIK MÜMKÜN MÜ?
Türkiye için böyle bir makas değiştirme, her şeyden önce ideolojik olarak bütün hareket alanımızı etkileyecek bir gelişme olur. Hele de ABD, Gülen’i vermiyor diyerek buna kalkışmak dağa küsmekten öteye geçmez.
Türkiye, beklenildiği ya da sanıldığı gibi Avrasyacı bir yola şu koşullarda giremez. Girmesi de mantıklı değil. Çünkü Avrasya kavramı Rusya ve Çin ile anlam kazanıyor ve Türkiye’nin bunların ikisi ile de eşit ilişkiler yürütebilecek hiçbir argümanı ve kozu bulunmuyor.
Rusya’dan gelecek turist mi Türkiye’nin kozu olacak? Boğazlar mı? Rusya’daki Türkler mi?
Şu an için bunların hiç birisi Türkiye’nin masaya sürülebileceği kozlar değil. Aksine Türkiye, enerji konusunda Rusya’ya göbekten bağlı. Ne zaman ki Türkiye, Rusya dışı güvenilir enerji kaynakları elde eder, o zaman Rusya ile masada bir eşitlik söz konusu olur. Ne zaman ki Türkiye, Rusya’nın gelir kaynakları üzerinde kontrol gücüne kavuşur, o zaman Türkiye’nin Rusya’ya karşı kozları can bulur.
TÜRKİYE İÇİN EN MAKUL YOL HARİTASI
Türkiye için Kuzey Irak petrol ve gazı, İsrail gaz yatakları, Mısır ilişkileri işte tam da bu yüzden çok önemli. Türkiye için bağımsız bir siyasetin anahtarı kendi güneyini oluşturan Irak, Suriye ve Akdeniz’de sırtını dayayabileceği güvenilir bir ortamdan geçiyor. Bu türden güvenilir bir ortamın şu an için öncelikli üç unsuru var. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz,
- Kuzey Irak ve Suriye’de Güvenliğin Sağlanması
- İsrail İlişkilerinin Geliştirilmesi
- Mısır İlişkilerinin Geliştirilmesi
KUZEY IRAK VE SURİYE MESELESİ
Türkiye için Ortadoğu’daki akil siyasetin yolu, Barzani ile yürütülen iyi ilişkilerin daha da geliştirilmesi ve bölgede Türkiye aleyhinde etkinliğini artıran PYD ve benzeri unsurların Barzani eliyle pasifize edilmesinden geçiyor.
Bu konudaki bir diğer önemli sorun ise Suriye’nin toprak bütünlüğü, siyasi barışın sağlanması ve Türkiye’deki mültecilerin ülkelerine geri dönmesi meselesidir. Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyucu adımlar atmak zorunda. Bu ister Esad ile olsun ister Esad’sız. Bizim Esad ile ne meselemiz vardı ki bir anda Esad gitmeden çözüm olmaz tezine geldik?
Batı, kendince bir Arap Baharı tezgahladı ve biz Ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yaptığımız Esad ile anında düşman olduk. Bu meselede Türkiye hiçbir şekilde mantıklı ve tutarlı hareket etmedi. Yanlışın neresinden dönülürse kardır. Ayrıca Suriye’nin parçalanan toprak bütünlüğü Türkiye’nin toprak bütünlüğünü de tehdit ediyor.
İSRAİL İLE İLİŞKİLER
Türkiye için Akdeniz’in Ortadoğu’ya bakan kısmındaki akil siyasetin yolu, bozulan İsrail ilişkilerini yeniden ve ılımlı bir şekilde organize etmekten geçiyor. Nasıl ki Çin ile iyi ilişkiler kuracağız diye Doğu Türkistan meselesinde tornistan yapıldıysa Türkiye, Filistin hamiliğinden de vazgeçmek zorunda. Her şeyden önce Filistin meselesinde Arafat döneminde önemli kazanımlar elde edilmişti ancak Hamas’ın devreye girmesiyle Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri bozulduğu gibi Filistinliler de 10 sene önceye göre çok daha geriye düşmüş durumdalar. Kısacası Türkiye’nin Hamas merkezli siyaseti herkese kaybettirdi.
Akdeniz’in gaz ve petrol yatakları, tüm dünyadaki petrol haritasını değiştirecek özellikler taşıyor. Gerçekçi bir siyaset tüm Ortadoğu’nun ve Akdeniz Havzası’nın Filistin için heba edilmesini değil makul ölçülerde bütün tarafların çıkarlarının korunduğu ilişkiler bütününü gerektiriyor.
MISIR İLE İLİŞKİLER ÖNEMLİ
Türkiye için Akdeniz’in tamamının güvenliğini sağlayacak bir siyasete ulaşabilmesinin yegane yolu ise Mısır ile iyi ilişkilerden geçiyor. Mısır, Akdeniz’in hem Doğu’ya hem Batı’ya bakan yüzüdür ve Akdeniz güvenliğinin en kilit ülkesidir. Hele ki dış politikasına ve diplomasisine ne kadar güvenmememiz gerektiğini son 6 ayda çok iyi gördüğümüz Rusya, Suriye vesilesiyle Akdeniz’deki donanmasını güçlendirmişken.
Akdeniz Güvenliği diye bir kavramdan bahsedeceksek, bunu Mısır olmadan yapamayız. Hatırlanacağı üzere Rusya, Fransa’dan iki tane Mistral tipi savaş gemisi sipariş etmişti. Ancak biri 2014 diğeri ise 2015 yılında teslim edilmesi gereken gemiler, Batı’nın Fransa’ya yaptığı ağır baskı neticesinde Ukrayna Krizi bahane edilerek verilmemişti. Ancak şimdi bu gemiler Mısır Donanması’nın envanterine girmiş durumda. Hatta bu gemileri Mısır’a satmanın bir kazancı olarak “Devrim” sırasında yıkılan Mısır alt yapısının inşasında Fransa’ya büyük bir pay verilmiş durumda. Kabul edin ya da etmeyin, uluslararası ilişkiler böyle bir şey.
Nihayetinde Akdeniz hakimiyetinde Mısır’ın etkinliği artıyor. Ayrıca Mısır da aynen İsrail gibi kendi münhasır ekonomik bölgesinde çok önemli gaz yatakları bulmuş durumda. Türkiye için Mısır’la iyi ilişkiler kurmayı önemli kılan bir diğer önemli faktör ise sınır aşan sular meselesi. Su meselesiyle ilgilenenlerin iyi bileceği gibi Mısır ile Türkiye’nin sınır aşan sular konusundaki tezleri birbirinin zıddı konumunda. Çünkü Mısır mansap ülkedir, Türkiye menba ülkedir. Özellikle Boutros Ghali’nin başını çektiği Mısırlı diplomat ve politikacıların tezleri, Türkiye’nin başını ağrıtan bir niteliğe sahip ve Boutros Ghali, BM Genel Sekreterliği yaptığı dönemde su konusunda Mısır tezlerini işledi. Akdeniz’in yükselen gücü Mısır’ı aynen İran örneğinde olduğu gibi bölgede yeni bir rakip olarak tayin etmek hiç de akıllıca bir siyaset olmayacaktır.
DEĞİŞEN DÜNYA ALGISININ YENİDEN İNŞASI VE TÜRKİYE’NİN YOLU
Türkiye’nin yolu, temel ihtiyaçlarını gidermesinden geçiyor. Özellikle enerji hammaddeleri hem dışa tam bağımlılığın olması hem sanayi ve sosyal yaşamın her noktasına nüfuz eden bir özelliğe sahip olması nedeniyle uzun vadeli arayışlara yön veren temel faktör olarak karşımıza çıkıyor.
1990’larda Sovyetler yıkılınca dünyanın enerji konusundaki Ortadoğu’ya olan bağımlılığı ortadan kalkmış ancak güçlenen Rusya ile birlikte enerji, geçmişe göre daha tehlikeli bir siyasi silaha dönüşmüştür. Bunu 2004, 2006 ve 2008 yıllarında Rusya’nın Ukrayna, Belarus ve Gürcistan müdahalelerinde açıkça gördük.
Devamında ise Ukrayna Krizi geldi kapıya dayandı ve Batı -kanaatimce- Rusya’nın son 20 senedeki serbestliğine bir son verme kararı aldı. Temmuz 2016’daki NATO Zirvesi, bu son verme kararının açık bir deklarasyonudur.
NATO’nun Varşova’da, yani Sovyetlerin eski askeri kalpgahında Rusya’ya meydan okuması, ertelenmiş Büyük Oyun’daki kalpgaha geri dönmesi, son 20 yıldaki Yeni Dünya Düzeni siyasetinin çöpe atıldığının ve yeni bir küresel siyaset konseptinin de hayata geçirildiğinin habercisidir. Yeni konseptin adı henüz konmadı ama YDD çöpe gitti, artık bundan emin olabiliriz. Bu yüzden de Ortadoğu mimarlığı işinden elini eteğini çeken bir ABD ile karşı karşıyayız. Bu noktada Türkiye’nin rolü yeniden önem kazanıyor.
İşte tam da bu noktada 15-16 Temmuz’da olanları yeniden okumak ve sonrasında olacakları da yeniden düşünmek gerekiyor. Uzatmadan burada bırakıp, bunu bir sonraki yazıda yapalım.
…
Maalesef günümüzde kelebeğin kanadını kıpırdatmadığı bir an yok. Onun için kulağımız daima Brezilya ormanlarında olmalı.