Geçtiğimiz aylar boyunca, Birleşmiş Milletler dâhil resmi ya da sivil pek çok kuruluş tarafından tehlike çanları çalındı durdu; iklim krizinin her geçen gün derinleştiği, önlem alınmazsa kısa sürede insanlık için geri dönüşü olmayan bir yola girilmiş olacağına dair sayısız açıklamalar yapıldı. Yerkürenin felaketler çağına girmemesi için son şansımız Glasgow’daki 26. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’ydı (COP26) ve herkes umutla bu toplantıyı bekledi.
Sonunda konferans başladı; 12 gün sürecek ve iklim krizine çareler aranacak. Ama ben bu zirvenin sonuçlarını beklemeye gerek olmadığını, Glasgow’da alınacak kararların ipuçlarını, hemen öncesinde yapılan G20 Zirvesi’nde bulabileceğimizi düşünüyorum.
Öyle ya, G20 Zirvesi’ne katılan ülkeler, dünya ekonomisinin de küresel ısınmaya neden olan karbondioksit emisyonlarının da neredeyse yüzde 85’inden sorumlular. Her ne kadar COP26’ya yüz doksandan fazla ülke, on binlerce müzakereci katılacaksa da aslında orada alınacak kararlar büyük ölçüde bu ülkeler tarafından belirlenecek. Dolayısıyla, bu G20 toplantısı belki COP26’dan daha önemliydi.
Geçtiğimiz 2 gün boyunca G20’nin liderleri Roma'da bir araya geldiler ve toplantı sonrası bir de deklarasyon yayınladılar.
Yerküre elden gitmek üzere olduğuna göre bu ülkeler yayınladıkları metne somut bir şeyler yazmışlardır herhalde diye düşünürsünüz değil mi? Ama ben iyi niyet temennilerinden, boş laf kalabalığından başka bir şeye rastlayabildiğimi söyleyemeyeceğim: İklim değişikliği tehdidine karşı birlikte çalışmayı taahhüt ediyorlar, Paris Anlaşması'nın uygulanmasına olan bağlılıklarını teyit ediyorlar, küresel ortalama sıcaklık artışını 2 derecenin altında tutma hedefine bağlılıklarını sürdürüyorlar, karbon nötrlüğüne ulaşmanın önemini kabul ediyorlar.
Başka ne var? Düşük gelirli ve gelişmekte olan ülkelere iklim finansmanı için Paris’te verdikleri ve tutmadıkları yıllık en az 100 milyar dolar sözünü tekrarlıyorlar, fosil yakıt sübvansiyonlarının aşamalı olarak kaldırılması için çabalarını arttırmayı planlıyorlar, düşük karbon emisyonlu ve yenilenebilir teknolojilerin yaygınlaştırılması konusunda işbirliği yapmak istiyorlar. Ayrıca, bugüne kadar yapılan çabaları takdir ediyorlar, bir de başarılı bir COP26 için sabırsızlanıyorlar.
Hepsi bu. Soyut ve çoğu daha önceki deklarasyonlarda da tekrarladıkları ifadeler.
Doğrusunu isterseniz, bu metin G20 ülkelerinin iklim krizine ilişkin olarak aralarında bir anlaşmaya varamadıklarını açıkça göstermekte. Aslında hepsinin - iklim krizinden öte - başka kaygıları bulunmakta; kiminin varlık sebebi fosil yakıtlar, kimi refah artışını kömüre bağlamış, kimisi de ekonomisini düze çıkarmak için karbon vergilerinden medet ummakta.
Glasgow’dan bir mucize çıkar mı? Fosil yakıtlar, özellikle de kömürden çıkışa ilişkin somut kararlar alınır mı? Gelişmiş ülkeler iklim kriziyle ilgili olarak kesenin ağzını açarlar mı? G20 toplantısının sonuç metnini okuduktan sonra fazla bir umudum yok.
Yani bence (COP26’nın gelişi, G20’den belli) ama yine de bekleyelim görelim.