Enerji Günlüğü - İsveç'te kurulu Çevre Çatışmaları Yönetimi ve Çevre İletişimi Hizmetleri sunan THEMIS, Türkiye’deki enerji yatırımcılarına destek sunmak üzere Ankara’da ofis açıyor. Türk ortak Emine Karakitapoğlu, çevreyle çatışmadan da enerji yatırımı yapılabileceğini söyledi.
Çeşitli teşvik ve destekler sağlansa da enerji yatırımcılarının önünde iki temel mesele var. Biri finansman, diğeri çevre faktörü. Aslında bu iki faktör bir nevi zıt kardeşler. Çevreyi dikkate almayan, çatışmalı durumdaki projeler uzun vadede riskli görüldüğünden uluslararası finans kuruluşlarınca desteklenmiyor. Finansman ihtiyacını azaltma kaygısı ise projelerde çevresel kaygıların ikinci plana atılmasına yol açabiliyor. Sonuçta çatışmalar kaçınılmaz hale geliyor. Peki bu bir kader mi? Bu mesele, sadece Türkiye'ye özgü değil. Ve günümüzde çevre ile enerji arasındaki çelişkiyi çözmek de bir uzmanlık haline gelmiş durumda.
İsveç'in dünyaca ünlü üniversitelerinden Upsala'da bu alanda ciddi araştırmalar yapılıyor. Varılan sonuçlar, ortaya atılan tezler İsveç başta olmak üzere, bazı ülkelerde sahada da test ediliyor. Ve görünen o ki, burada geliştirilen çözümlerin uygulama alanı bulacağı ülkelerden biri de Türkiye. Çünkü bu üniversitede akademik çalışma yapan ve elde ettiği birikimi değerlendirmek isteyen Emine Karakitapoğlu, İsveç'te THEMIS Çevre Çatışmaları Yönetimi ve Çevre İletişimi Hizmetleri Şirketi'ni kurdu. Türkiye'deki bazı enerji projesi sahibi şirketlerle çalışmaya başlayan Karakitapoğlu DÜNYA'dan Mehmet KARA'ya THEMIS'in faaliyetlerini, aldığı tepkileri ve hedeflerini anlattı.
Bize THEMIS'ten söz eder misiniz?
THEMIS’in faaliyet alanı PR ve İletişim ama yaptığı iş bunun çok daha ötesinde. Biz çevreyle ilgili çatışma potansiyeli taşıyan projelerin tanıtımından, ÇED çalışmasına, PR hizmetlerinden projenin hayata geçmesine kadarki tüm iletişim süreçlerini yönetmek; yatırımların en sorunsuz ve toplum tarafından kabul görecek şekilde uygulanmasını sağlamakla uğraşıyoruz.
Nerden aklınıza geldi bu iş?
Günümüzde çevre sorunlarından kaçış imkansız. Ya yaşadığınız bölgede çevreyi tahrip edebilecek bir girişimin mağduru, ya mağdurların sesini duyurmak isteyen bir gazeteci, ya da yatırım yapmak isteyince karşısına binbir mevzuat hükmü ve engeller koyulan bir girişimci konumunda bulunabiliyorsunuz. Ben de bu alandaki gelişmeleri takip eden eski bir gazeteci olarak, Çevre İletişimi ve Çatışma Yönetimi kavramını duyunca konuyla ilgilendim. Sonra başka bir vesileyle bulunduğum İsveç'te bu alanda ciddi akademik çalışmalar yapıldığını gördüm ve yüksek lisans yaptım. İsveç çevre meselelerini görece çözüme bağlamış bir ülke. Buradaki son gelişmeleri takip ve tatbik etmek üzere bu şirketi kurdum. İlk hizmet etmek isteyeceğim ülke ise doğal olarak kendi memleketim. Yapmak istediğim de sürdürülebilir projelerin gerçekleştirilmesi.
Sizin işiniz çevrecileri ve halkı ikna etmek mi yani?
Öyle değil. THEMIS çevreciler, yerel halk, siyasi karar vericiler ve proje sahiplerinin yanında bağımsız bir aktör olarak konumlanıyor. Projenin uygulanacağı bölgedeki halkın ve çevrecilerin gönlünü alalım da, şu proje bir şekilde hayata geçirilsin gibi bir yaklaşım içinde değiliz. Tam tersi de geçerli değil. Yani işimiz çevrecilerin ya da vatandaşın isteklerini şirketlere dayatmak da değil.
Ne peki sizin rolünüz?
Themis’in rolü, projelerin çevreye en az tahritabı verecek şekilde, sosyal olumsuzluklarından da arındırılarak hayata geçirilmesi için çevreye özel iletişim stratejileri geliştirip uygulamak. Çünkü çevre sorunlarını ve doğal kaynakların kullanılmasında karşılaşılan açmazları teknik yollarla çözmek mümkün değildir. Sürdürülebilirliğin önündeki en büyük engel, taraflar arasındaki iletişimsizlik ya da iletişimdeki işlev bozukluklarıdır.
Ama zaten ÇED yönetmeliği var...
Evet, çevre konularındaki kararlara katılma istekleri arttı ve elimizde bu isteğe cevap vereceği düşünülen bir Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği var. Ancak son 8-10 yıldır görüyoruz ki, çevreyi etkileyen projelerin pek çoğunda ciddi kamplaşmalar, çatışmalar yaşanıyor. Bunlar hem projeleri aksatıyor hem de bazen halkın ihtiyaçlarını tümden göz ardı eden noktalara gidebiliyor.
Halkın katılımı pek işe yaramıyor o zaman, peki neden?
Daha en başta, projenin halka anlatılması aşamasında uygun yöntemler kullanılmıyor. Halkın süreçlere katılımı çoğu kez ya basit bir prosedür ya da aşılması gereken bir engel olarak görülüyor. Bu yüzden yeterince şeffaf davranılmıyor. Proje önüne geldiğinde yerel halk kendisine danışılmadan hareket edildiğini düşünüp tepki (ki bunlar çoğunlukla haklı gerekçelere dayanıyor) gösteriyor. Çatışmalar, kamplaşmalar böyle ortaya çıkıyor.
Siz nasıl engelleyeceksiniz çatışmaları?
Halkın katılımı toplantılarında nötr bir kuruma ihtiyaç var. Bu son 10-15 yıldır dünyada uygulamaya konulan yeni bir yaklaşım. Biz de kendimizi tümüyle arafsız bir pozisyona oturtuyoruz. Tüm tarafların haklarını ve projede en uygun şekilde temsillerini sağlamak için objektif kriterlerle hareket eden nötr bir kurumuz...
Devam eden çatışmalara müdahil oldunuz mu?
Evet İsveç’te bu konuda deneyim sahibi olduk. Biz sorun yaşanan tüm projelerle ilgiliyiz. Mevcut sorunlara da istenildiğinde bir yerinden müdahil olabiliyoruz. Ancak önceliğimiz, özellikle yeni proje sahipleriyle, daha işin en başından itibaren senkronize hareket etmek ve çatışmaları baştan önlemek. Bunun için de başlamış ya da başlamak üzere olan projelerin, halkın katılımı toplantılarıyla her türlü iletişim süreçlerinin planlamasını ve uygulamasını yapacağız. Projelerin daha işin en başından en doğru yöntemlerle tanıtılması ve iletişim süreçlerinin çevre konularına hâkim bir anlayışla dizayn edilmesi gerekiyor.
Sonra ne geliyor?
Türkiye'de ÇED süreci var ama uluslararası kreditör firmalar kredi talep eden projeleri desteklemek için ÇED'in yanı sıra ‘Sosyal Etki Değerlendirmesi’ de istiyor. Yani projelerin, uygulanacağı bölgedeki veya daha genel düzeydeki sosyal etkilerini de çok iyi analiz etmek istiyorlar. Biz çözüm ortağı olacağımız projelerin sosyal etki değerlendirmelerini de üstleniyoruz. Bunun için de yasal zorunluluk olmasa bile halkın katılımı dışında, başka mekanizmalar geliştiriyoruz.
Ne gibi mekanizmalar?
Bunun tek bir yolu yok. Projeden projeye değişecek mekanizmalardan söz ediyoruz. Gerekirse saha araştırmaları yapıyoruz, ilgili kesimlerle çok önceden bir araya geliyoruz. Talepleri, önerileri, muhtemel tepkileri ve süreç içinde ileride ortaya çıkabilecek tarafları belirliyoruz.
Fazla iyimser olduğunuzu düşündünüz mü hiç?
Bu işin kolay olduğunu düşünmüyoruz. Kolay olsaydı bize de gerek olmazdı. Biz bu zorlukların üstesinden gelinmesi için varız. Hem doğal çevreye hem de sosyal yapıya zarar vermeyen, hatta sosyal dokuya katkı sunacak projelerin sağlıklı şekilde ilerlemesini ve hayata geçirilmesini istiyoruz. Yerel halk da, firmalar da, dolayısıyla ülke de bundan kazançlı çıkacak. Eğer siz proje sahibi şirket olarak bir güç dengesizliği yaratırsanız, yani "ben proje geliştirdim, devlet de bana izin verdi, ne pahasına olursa olsun bunu yapacağım" diye halkın karşısına çıkarsanız, bu ciddi bir güven bunalımı yaratıyor.
Sonra ne oluyor peki?
Diyelim ki projeyi bir şekilde hayata geçirdiniz. Ama haklı olduğu halde bazı tepkileri göz ardı ettiniz. Bunun uzun vadede hem markanıza hem de projenize ciddi zararı dokunacaktır. Oysa araya nötr bir kurumun girmesiyle hem ihtiyaçlar çok rahat dile getirilecek, hem de çevre sorunlarının karakteristiklerini bilen nötr bir yapının sürece dahil olması kutuplaşmaları engelleyecektir. Kutuplaşmayı engellemezseniz hem çevre tahrip edilecek, hem halk mağdur olacak hem de ortaya çıkacak tepkiler projenin durmasına yol açabilecek, yapılsa bile kârlılığını tehdit edecektir. Oysa biz çevre sorunlarının dinamiklerine uygun, denenmiş modeller ve stratejilerle uyuşmazlıkları minimuma indiriyoruz.
Üstlendiginiz projeler hangileri?
Şu anda birçok projeye dâhil olmak için görüşmelerimiz sürüyor. Aralarında kesinleşmiş olanlar var. Pek çoğuyla da prensipte anlaşmaya vardık ve ayrıntılar üzerinde ilerliyoruz. Ancak yaptığımız işin karakteri gereği, belli bir noktaya kadar proje ismi paylaşamıyoruz.
Peki şirketin adını sorayım, THEMIS ne demek?
THEMIS, Yunan mitolojisinde adalet ve düzen tanrıçasıdır. Her alanda oldugu gibi, çevre süreçlerinde de adalet ve düzen önemli. Deneyimli bir ekiple çalışıyoruz. Hepsi kendi alanlarında uzman ve oldukça tecrübeli isimler. THEMIS Şirketi, İsveç'in toprak, hava, şu, orman ve biyolojik varlıklarının izlenmesi ve değerlendirilmesiyle görevli Uppsala şehrinde kurulu Sveriğe Landbruksüniversitet ile akademik işbirliği içinde. Üniversite, THEMIS'in faaliyet konusuyla ilgili güçlü bir akademik ve saha çalışması birikimine sahip. THEMIS, bu birikimi Avrupa ülkelerinde, Türkiye'de ve Türki Cumhuriyetler'de de hizmet verecek şekilde yapılandırıldı. Merkez İsveç'in Uppsala şehrinde. Ankara ofisinin kuruluşu da tamamlanmak üzere. Türkiye’deki proje sahipleri THEMIS’ehttp://www.cevreiletisimi.com adresinden ulaşabilir.
Mehmet KARA