“Bugün içinde bulunduğumuz bu iş, milli bir güç isteyen ulvi bir iş ve ben şuna eminim ki, eğer enerji dönüşümünü dünyada bir ülke sürükleyecekse bu kesinlikle Almanya!”
Eski Almanya başkanı Helmut Kohl’ün kanatları altında büyüyen, Almanya’nın son 11 senesine damgasını vuran şansölye Angela Merkel; gelen eleştirilere, maddi kayıplara ve olası tüm oy kayıplarına karşı Enerji Dönüşümü’nün dimdik arkasında duruyor.
ALMANYA’YA NE OLDU?
2000 senesinde Almanya’nın o zamanki başbakanı Gerhard Schröder, Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller Partisi’nin koalisyonunda bir yasa çıkardı. Bu yasayla temiz enerji kurulumunu yapanlara alım fiyatı garantisi verildi ve şebekeye bağlanmada öncelik tanındı.
Energiewende - Enerji Dönüşümü olarak adlandırılan ve 50 seneye yayılan bu projenin temelleri de böylece atılmış oldu. Projenin dönüm noktası ise 2011 senesindeki Fukushima nükleer santrali felaketi ve dönemin başkanı Angela Merkel.
1986 Çernobil faciasından sonra nükleer santrallere temkinli yaklaşan Alman halkı, Fukushima’dan sonra ise nükleerden iyice korktu. Şansölye halkın endişelerine kulak verdi. Nükleer reaktörlerin 8 tanesi aynı sene içinde hızlıca kapatıldı, geride kalanların tamamının da 2022’ye kadar kapatılmış olması için karar çıkartıldı.
Avrupa’nın bu önde gelen sanayi ülkesinin, elektrik üretiminin yüzde 20’sinden fazlasını nükleer santrallerden karşılarken böyle bir karar alması büyük yankı uyandırdı. Almanya bununla da yetinmedi yanında yeni bir hedefler listesi açıkladı.
İŞTE HEDEFLER!
Adeta dünyadaki mevcut sisteme meydan okurcasına hedeflerin altı net rakamlarla çizildi.
Buna göre, 2025 yılında elektriğin yüzde 40-45’i, 2050 yılında ise elektriğin yüzde 80’i yenilenebilir enerji kaynaklarından temin edilecek.
Karbon emilimi 2020’de yüzde 40, 2040’da yüzde 70, 2050’de ise yüzde 80-95 seviyelerinde düşürülmüş olacak. Nükleer ve fosil yakıtlar enerji projelerinden çıkarılacak. Enerji verimliliği artırılarak enerji tüketimi düşürülecek.
Evet, Energiewende’nin hedefleri belli.
PEKİ YA GERÇEKLER?
Özellikle yenilenebilir enerji hedefini tutturabilmek için sistem yoğun bir şekilde destekleniyor. Güneş ve rüzgar tesisi sahiplerine 20 yıl sabit fiyatla alım garantisi veriliyor. Bu fiyat pazar fiyatının üstünde olup şebekeye bağlanmada da öncelik tanınınca sistem haddinden de iyi çalışıyor.
Fraunhofer Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü’nün rakamlarına göre 2015’te elektrik üretiminde yenilenebilir enerjiden gelen elektriğin payı yüzde 35’lere kadar çıktı. Sadece rüzgar ve güneşin sistemdeki oranı ise yüzde 22’ye dayandı.
Bu durum, Almanya elektrik piyasasını alt üst ediyor. Zira Almanya’nın mevcut elektrik sistemi konvansiyonel enerji ile dolu durumda. Üstelik dünyada düşen doğal gaz ve kömür fiyatları da sorunu iyice körüklüyor.
Endüstride kullanılan elektrik fiyatları 2007-2014 yılları arasında yüzde 60 oranında arttı. Çin ve Amerika’da ise bu dönemde elektrik fiyatlarının artışı yalnızca yüzde 10’la sınırlı kaldı. Almanya’daki elektrik fiyatının, komşusu Fransa’nınkinin iki katı olması da cabası.
Bu durumun nedeni, yenilenebilir enerji yatırımlarına verilen destek ve bu desteklerin maliyetlerini çıkarmak için konulan ek vergi. Dört kişilik bir ailenin elektrik faturalarına yansıyan artış yılda 250-300 Euro.
Şimdi gelinen durumda ise artık geri dönüş imkansız. Zira tüm destekler dursa, yeni yatırımlara izin verilmese dahi faturaların aşağı çekilmesi bu aşamadan sonra pek mümkün değil.
SORUNLAR
Rüzgar ve güneşe şu günlerde sırt dayamak havaya güvenmekle eş değer. Daha romantik bir tanımla; güneş her dem parlamaz, rüzgar her seferinde fırtına koparmaz. Mevcut enerji depolama teknolojileri de henüz yeteri kadar iyi değil. Bu yüzden konvansiyonel tesislerin enerji güvenliği açısından şu aşamada hazırda bulunması şart.
Maliyetlerin dışında bir diğer önemli sorun ise; hedeflerden biri tutturulmaya çalışılırken diğerinin havlu atması.
Nükleer santrallerden çıkmak Almanya için hiç de kolay olmuyor. Zira hem üretilen elektrik miktarı mühim hem de nükleerin kademeli olarak azaltılmaya uygun olmaması sorun. Reaktörün kapatıldığı gün yerine yeni elektrik santralinin devreye alınması gerekiyor. Ayrıca en önemlisi; nükleerin yerini alacak yakıt tipi, o ne olacak sorusunun cevabı...
Aslında doğal gaz görece temiz ve işletmeye alınması kolay bir alternatif. Fakat Almanya için oldukça pahalı, üstelik kendi doğal gazı da bulunmuyor. Bu yüzden Almanya’da nükleere karşı geliştirilen enerji stratejisinde kendine yer bulması imkansız.
Bununla birlikte Almanya’nın elinde kömür açısından zengin maden yatakları var. Dünyanın en büyük 8. kömür üreticisi. Linyitte ise başı çekiyor. Kömür Almanya için hem hammadde hem de tesisler açısından ucuz bir seçenek fakat ağır bir suçu var; karbon emisyon hedefi ile çelişmesi.
Kapatılan nükleer santraller sonrası kömüre yüklenen Almanya, 2013’e kadar başardığı karbon emisyon oranındaki düşüşü, aynı sene tüm hedeflerle ters düşüp 2008’deki karbon emisyon seviyesinin de üzerine çıkartarak bozdu.
Resim net: Karbon emisyon hedeflerine ulaşmak için Almanya’nın kömürden vazgeçmesi şart. Fakat hem kömüre alternatif bulunamıyor hem de bulunsa bile mevcut kömür madenlerinde çalışan Alman vatandaşlarının oylarından vazgeçmek gerekiyor... İşte o da pek kolay değil.
SONUÇ
Yapılan araştırmalar, Alman halkının her şeye rağmen Enerji Dönüşümünü yüzde 90’lar seviyesinde desteklediğini gösteriyor ki zamanında bu dönüşüm için beklenen toplam maliyet 1 trilyon Euro olarak telaffuz edilmişti. Keza Federal Parlamento’da yer alan tüm partiler de, muhalefet dahil, ufak detaylardaki tartışmalar dışında hükümete projede destek sunuyorlar.
Almanlar 21. yüzyılı Enerji Dönüşümü ile değiştireceklerine inanmışlar. Bu doğrultuda da dur durak bilmeden çalışıyorlar. 20. yüzyılı da değiştireceklerine inanmışlardı, onu tarih yazdı. Bakalım tarih bu sefer ne yazacak?