1. YAZARLAR

  2. Huriye Y. ÇINAR

  3. Akdeniz-Libya ekseninde Türkiye-Afrika ilişkileri
Huriye Y. ÇINAR

Huriye Y. ÇINAR

Köşe Yazarı
Yazarın Tüm Yazıları >

Akdeniz-Libya ekseninde Türkiye-Afrika ilişkileri

Doğu Akdeniz, hem Ortadoğu ve Hazar enerji kaynaklarının dünya pazarlarına nakli hem de 2009 yılında keşfedilen zengin hidrokarbon rezervleri açısından bölgesel ve küresel aktörlerin giderek artan rekabetine sahne oluyor. Bu rekabetin eklemlendiği diğer bir konu ise yine enerji kaynaklarıyla dikkat çeken Libya’nın 2011’den günümüze devam eden iç savaşına dış güçlerin müdahalesidir.

Birbirinden ayrı analiz edilmesi mümkün olmayan bu iki meseleye Türkiye perspektifinden bakıldığı zaman görünen manzaraya bir göz atarsak neler görüyoruz bir bakalım.

İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Mısı, Türkiye ve KKTC başta olmak üzere diğer Akdeniz kıyıdaşlarının haklarını görmezden gelerek deniz yetki alanları paylaşımı ve enerji anlaşmaları yapmış durumda. Bu bölgesel blok, Fransa, Rusya ve ABD gibi bazı küresel güçlerin de doğrudan ve dolaylı desteği ile Türkiye ve KKTC’yi çok sınırlı bir deniz alanına hapsederek, bölgedeki muazzam enerji kaynakları potansiyelinden mahrum kılmayı amaçlıyor. Türkiye’nin üzerindeki baskıyı kırmak için Doğu Akdeniz ve Libya’da giriştiği hamleler ise bahsedilen bu aktörlerin endişelerini arttırıyor.

Libya ve Doğu Akdeniz’deki bu rekabet ortamı Kuzey Afrika, Sahel ve Sahraaltı Afrika bölgelerini de yakından ilgilendiriyor. Bu çalışmada Libya Krizi ve Doğu Akdeniz gelişmelerinin Afrika ülkelerini nasıl etkilediği incelenecek.

Halihazırda kırılgan ekonomilere sahip Afrika ülkeleri, Libya krizinden ekonomik açıdan olumsuz etkileniyor. 2011 yılı sonrasında, Kaddafi Rejiminin daha önceden birçok Afrika ülkesinde yaptığı büyük yatırımlar sonlandırılmıştı. Sonlandırılan yatırım projeleri nedeniyle çok sayıda Afrikalı, potansiyel gelir ve istihdam kaynaklarından mahrum kalmıştı.

Libya’nın bazı Afrika ülkelerindeki varlıklarına el konulması ise bölgedeki ilişkileri zaman zaman geren bir unsur olageldi. Bunun dışında Libya iç savaş öncesinde, Nijerya, Nijer, Sudan, Somali gibi Afrika ülkelerinden çok sayıda insanın yüksek ücretlerle iş bulup ülkesine para gönderdiği önemli bir göç bölgesiydi. Arap Baharı sonrasındaki gelişmelerle birçok Afrikalı göçmen işsiz kalmış, kendileri ve ailelerine geçim kaynağı bulmak için yeni arayışlar içine girmişti.

Libya meselesinin Afrika ekonomisine etki eden diğer bir unsuru da işin enerji boyutu. Hafter güçlerinin petrol sahalarını kapatması sonrası, günlük petrol üretimi 1,2 milyon varilden 262 bin varil seviyesine geriledi. Tüm bu unsurlar koronavirüs pandemisinin etkileriyle de birleşince, kıta ülkelerinin ekonomik sorunlarını oldukça çetrefil bir hale getirdi.

Libya’daki gelişmeler güvenlik açısından da Afrika ülkelerine büyük etkiler doğurma potansiyeline sahip. 2011 yılından itibaren bir türlü sağlanamayan barış ve istikrar, geçirgen sınırlara sahip Libya’nın bölgesel güvenliğe büyük bir tehdit olarak tanımlanmasına kapı aralamıştır. Bilhassa güneybatı Libya, ülkenin sahip olduğu güvenlik açığı ve politik çıkmazlar nedeniyle birçok radikal ve terör grubunun konuşlandığı, silah ve kaçakçılık faaliyetlerini gerçekleştirdiği bir bölge olarak biliniyor. Buradaki terör ve suç örgütleri sınır denetimleri olmadığı için kolayca Avrupa’ya, Orta Doğuya ya da Sahraltı Afrika ülkelerine geçebiliyor. Örneğin Ortadoğu üzerinden Libya’ya gelip daha sonra Kuzey Mali’ye geçen birçok terör unsurunun Mali’deki güvenlik sorunlarını daha arttırdığı biliniyor.

EL KAİDE VE IŞİD’İN LİBYA ÜZERİNDEN YENİ MANEVRALARI

Bunun dışında El Kaide ve DAEŞ gibi küresel terör örgütleri Libya üzerinden bölgede yeni oluşumlara gidiyor. Çad, Nijer, Cezayir ve Libya bölgelerinde eylemler gerçekleştiren “Çöl Ordusu” olarak bilinen DAEŞ bağlantılı yapılanmanın Güney Libya’da konuşlanıp silah ve üye sayısını arttırdığı haberleri de gündeme geldi.

SİVİL GÖÇÜ MISIR, TUNUS VE ÇAD’I ZORLUYOR

Güvenlik açısından Sahraaltı Afrika ülkelerini kaygılandıran diğer bir konu ise çatışmalar nedeniyle yaşanan/yaşanabilecek göçler... Libya’daki çatışmalardan kaçan sivil halk kitleleri Mısır, Tunus ve Çad gibi yakın ülkelere gidiyor. Bu durumda zaten birçok siyasi, askeri ve ekonomik problemle mücadele eden ilgili ülkelerin durumunun daha vahim hale geleceği açık.

LİBYA KRİZİ ETNİK ÇATIŞMALARI KÖRÜKLÜYOR

Libya krizinin, Afrika güvenliğini tehdit eden bir başka yönü ise mevcut etnik çatışmalarını arttırma potansiyelidir. Libya meselesine müdahil olan ülkeler kendi çıkarlarını sağlamak ve bölgedeki etkinliklerini arttırmak için çeşitli kabile ve etnik gruplarla etkileşime geçmeye çalışıyor. Bu durum yakın ve orta vadede kuzey Afrika ve Sahraaltındaki etnik polarizasyonu şiddetlendirerek yeni kriz ve çatışmalara sebebiyet verebilir.

MISIR VE FRANSA’NIN TÜRKİYE’YE KARŞI HAMLELERİ

Bu noktada bilhassa Mısır ve Fransa’nın, Türkiye’nin bölgedeki etkisini azaltmak için giriştiği hummalı çalışmalara değinmek gerekiyor. Fransa Afrika’daki Çad ve Mali gibi eski kolonileri üzerinde yeniden etki kurmaya çabalarken, Mısır, bölgedeki kabile ve aşiret reislerinin desteğini kazanmaya çalışıyor. Hatta öyle ki Kahire yönetimi 20 Temmuz’da Libya Yüksek Kabile Konseyinin önde gelenlerini ağırlayarak Libya’da Serraç yönetimi ve Türk gücünün etkisiz hale getirilmesi vurgusunu yaptı. Üstelik bu amaçla Mısır’ın askeri bir müdahale gerçekleştirebileceğine de değinildi. Bu arada, Libya’daki bazı kabile liderleri Mısır’ın olası askeri müdahalesini memnuniyetle karşılarken bazılarının da Kahire Yönetiminin tavrından endişelenmiş durumda olduğunu belirtelim.

KABİLELERİN GÜCÜ VE TÜRKİYE’NİN TUAREG HAMLESİ

Kuzey Afrika ve Sahraaltı Afrika, kabilelerin politik açıdan çok güçlü olduğu alanlar. Libya krizinde de Hafter’in etkin olduğu coğrafya ise doğu bölgeleri ve buralarda da kırsal ve kabilelerin ağırlığı belirgin. Bu genel çerçeveden bakıldığında Libya meselesinde Mısır’ın niçin kabile ve aşiretler üzerinden destek arayışına yöneldiği anlaşılabilir. Türkiye de bu durumun ehemmiyetinin farkında ki, yakın zamanda Kuzey ve Batı Afrika’da yoğun bir nüfusa sahip Tuareglerin liderlerini ağırladı.

TÜRKİYE ADINA KONUŞANLARA DÜŞEN GÖREV

Tuareglerin desteği bölgede önemli olmakla birlikte, Türkiye’nin üzerinde durması gereken husus daha sonrasında etkileşime geçilecek yerel liderlerin radikal gruplar ve suç örgütleriyle olası bağlarıdır. Türkiye’nin Serraç Hükümeti ile yapılan anlaşmaya dayanan Libya’daki meşru varlığı, Mısır ve Batılı aktörler tarafından terör örgütleri ve radikallerin desteklediği ithamlarıyla suçlanmaya çalışılıyor. Mısır ve Fransa’nın desteklediği bazı düşünce kuruluşu ve medya organları tarafından ortaya konan sözde belgelerle oluşturulmaya çalışılan olumsuz Türkiye imajı, Doğu Akdeniz’deki Türk çıkarlarını ve bölge ülkeleriyle ilişkileri derinden etkileyebilir. Bu noktada Türk siyasi liderleri ve görevlendirilmiş diplomasi memurları uzun yıllardır terörle mücadele eden bir ülke olan Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki hassasiyetini ehemmiyetle vurgulayarak spekülasyona yol açabilecek söylem ve eylemlerden uzak durmalı.

TÜRKİYE’NİN SON 20 YILDAKİ AFRİKA HAMLELERİ

Türkiye, Doğu Akdeniz ve Libya Meseleleri kapsamındaki politika ve stratejilerine Kuzey Afrika, Sahel ve Sahraaltı Afrika ülkelerini titizlikle dahil etmek zorunda. Çünkü bu bölgedeki ülkeler, hem gelişmelerden yoğun bir şekilde etkileniyor hem de Türkiye karşıtı aktörler tarafından gerçekleştirilen yoğun lobi faaliyetlerine maruz kalıyor. Bu durumun farkında görünen Ankara, son yirmi yıldır Afrika genelinde geliştirmeye çalıştığı politikalara son birkaç yılda büyük bir ivme kazandırmış durumda.

KARA KITADA DİPLOMATİK TEMSİLCİLİK ATAĞI

Türkiye, son yıllarda Afrika kıtasındaki diplomatik temsilciliklerinin sayısını arttırıp, bölge ülkeleriyle ikili ticari ilişkilerini büyük ölçüde arttırdı. Türkiy’nin askeri ve siyasi alanda da Afrika ülkeleriyle önemli anlaşmalara imza atması başta Fransa olmak üzere Batılı ülkeler ile Rusya ve Çin gibi bölgede etkinlik sağlamak isteyen diğer küresel aktörleri tedirgin ediyor. Türkiye, Somali’de 50 milyon dolar harcayarak inşa ettiği askeri üs ile kıtadaki askeri varlığının uluslararası barış gibi operasyonları ile sınırlı kalmayacağının sinyalini vermişti. Mogadişu’daki bu üs ve askeri eğitim faaliyetleri sonrasında Serraç Hükümeti ile uluslararası hukuka uygun olarak imzalanan deniz yetki alanları ve askeri işbirliği anlaşması sonrasında Libya’ya asker göndermesi kıtadaki ikinci Türk askeri konuşlanmasına imkan sağladı. Uluslararası medyadaki son haberlere bakılırsa, Temmuz 2020’de Nijer Hükümeti ile varılan askeri anlaşma sonrasında Türkiye, Afrika’daki askeri mevcudiyet gösterdiği ülke sayısını üçe çıkarmayı hedefliyor.

ÇAD-HAFTER İLİŞKİLERİNE DİKKAT

Türkiye Nijer’in ardından Çad ile de siyasi ve askeri ilişkilerini geliştirme gayreti içerisinde. Bilindiği gibi eski bir Fransız kolonisi olan Çad, Macron tarafından Hafter güçlerini desteklemesi için ikna edilmeye çalışılıyor. Debi’nin Fransa’ya yakınlığı ile bu desteğin sağlanacağı düşünülse de 1980’lerde Çad’ı işgal eden Libya güçleri arasında Hafter’in bulunması bu iki ismin birbirine antipati duymasına neden olmuştu. Bu noktada Macron’un Libya’ya yönelik Çad’dan istediği coşkulu desteği alamaması Türkiye’nin değerlendirmesi gereken kritik bir durum.

ÖZEL GÜVENLİK ŞİRKETLERİNİN DURUMU

Afrika’daki Türk askeri varlığını sağlayan diğer bir unsur ise SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlığı Şirketidir. Kıtada etkinlik sahibi olmak isteyen diğer aktörlerin en az bir tane askeri danışmanlık ve eğitim hizmetleri veren özel kuruluşlarının olduğu göz önüne alındığında Türkiye’nin bu hamlesi realpolitik bağlamında anlaşılır bir durum. Ancak tüm dünyada olduğu gibi bu ve benzeri askeri özel şirketlerin isimlerinin kendi devletlerine karşı hazırlanan kara propagandalarda kullanıldığı örnekleri dikkate alınarak SADAT’ın bölgedeki faaliyetleri hassasiyetle kontrol edilmeli. Bu sayede Libya krizi ve sonrasında Afrika ülkeleriyle geliştirilecek ilişkilerde Türkiye’nin elinin zayıflatılmasına meydan verilmemiş olur.

KARA KITA ÜLKELERİNE SİLAH SATIŞI

Türkiye’nin son yıllarda geliştirdiği savunma sanayii de Afrika’daki askeri girişimler açısından önemli. Kıta ülkeleriyle imzalanan savunma ve askeri alanlardaki anlaşmalarda Türkiye’nin bölgeye silah ihracı konusu da yer alıyor. Askeri alandaki ikili ilişkileri geliştiren bu önemli faktör, doğru kullanıldığı takdirde Libya meselesinde Türkiye ve Serraç Hükümetine Afrika kıtasının geri kalanında da önemli bir manevra alanı sağlayabilir.

MISIR İÇİN LİBYA VE ETİYOPYA RİSKLERİ

Türkiye askeri alanda bu son adımları atarken Doğu Akdeniz ve Libya meselesinde önemli bir rakibi olan Mısır da başta Libya ve Etiyopya çevresi olmak üzere Afrika’da önemli askeri stratejiler geliştirmeye çalışıyor. Bilindiği üzere Kahire Hükümeti için iki büyük güvenlik tehdidi var: Birincisi Libya’dan gelecek istikrarsızlık ve terör tehdidi, ikincisi ise Etiyopya’nın Büyük Rönesans Barajı inşası kapsamında iki ülke arasında yaşanan gerilim.

Mısır, bu iki tehdidi bertaraf edebilmek için bir yandan Libya-Mısır sınırına yakın askeri hazırlıklar yaparken diğer yandan Eritre’deki Emirate askeri üssüne asker göndermiş durumda. Etiyopya ile sınır krizleri yaşayan Eritre, Kahire’nin bu hamlesini memnuniyetle karşılarken bölgedeki diğer ülkeler için bu kaygı verici bir gelişme olarak takip ediliyor.

MISIR VE SUDAN İLE İLİŞKİLERİ KORUMAK

Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Libya’da kendisine büyük engel olarak gördüğü Mısır’a karşı Etiyopya kartını kullanması gerektiğini söyleyen uzmanların sayısı son zamanlarda artmış durumda. Ancak bu konuda dikkat edilmesi gereken bir diğer hayati konu ise Doğu Akdeniz’deki çıkarlar için Sisi rejimine karşı Etiyopya desteklenirken, uzun dönemde Mısır ve Sudan ile ilişkilerin riske atılması.

BARIŞ YANLISI AKTÖR VURGUSU

Sonuç olarak Türkiye’nin, Doğu Akdeniz ve Libya kapsamında bölgesel ve küresel güçlerle girdiği mücadeleye Afrika kıtasının farklı bölgelerinde de devam etmek zorunda olduğunu söylemek mümkün. Fransa gibi kıtada köklü ve gelişmiş ilişkileri bulunmasa da Türkiye sömürgeci geçmişi bulunmaması ve kazan-kazan prensibi temelinde geliştirdiği ilişkilerle rakip aktörler karşısında avantajlı hamleler yapabilir. Türkiye’nin Afrika’da gerçekleştireceği doğru stratejiler hem Doğu Akdeniz ve Libya konularında elini güçlendirecek hem de kıta ülkeleriyle ilişkilerinin geleceğini olumlu etkileyecektir. Türkiye’nin Libya hasebiyle ortaya çıkacak güvenlik tehditlerini bertaraf edilmesine katkıda bulunabilecek, barış yanlısı bir aktör olduğunun her fırsatta vurgulanması bu minvalde oldukça hayati bir öneme sahip. 

Not: "Akdeniz-Libya ekseninde Türkiye-Afrika ilişkileri" başlıklı bu yazı, Prof. Dr. İrfan Kaya ÜLGER ve Huriye YILDIRIM ÇİNAR (PhD Candidate) tarafından Enerji Günlüğü için hazırlanmıştır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar