Son bir yılda Brent petrolün fiyatı yaklaşık yüzde 30 oranında arttı. Dolar kuru ise Türk Lirası karşısında yüzde 120’ye yakın değer kazandı.
Aynı zaman diliminde, -TÜİK’e göre- tüketici enflasyonu yüzde 80 oldu; buna karşılık, benzin fiyatlarına yüzde 150, motorin fiyatlarına yüzde 250 zam yapıldı.
Petrol fiyatları ve dolar kuru yükseldikçe akaryakıt fiyatları da otomatik olarak arttırılmakta.
Zam mekanizması şöyle işlemekte: Önce akaryakıtın rafineri çıkış fiyatı belirleniyor, üzerine toptancı, dağıtıcı, bayi marjları ile ÖTV, KDV, EPDK payları ekleniyor ve tüketiciye yansıyan nihai fiyat ortaya çıkıyor.
Dolayısıyla burada en belirleyici unsur rafineri çıkış fiyatıdır. Söz konusu fiyat, -5015 Sayılı Petrol Piyasası Kanunu gereğince- Cenova/Lavera’da oluşan Akdeniz Havzası CIF fiyatı esas alınarak belirleniyor ve dolar kuru da dikkate alınarak iç piyasaya yansıtılıyor.
Buraya kadar tamam; akaryakıt fiyat mekanizması yasaya uygun şekilde işlemekte.
İyi ama ya Türkiye’deki rafineri maliyetleri Cenova/Lavera’da oluşan fiyatlardan çok daha düşükse ne olacak?
Doğrusunu isterseniz, bunun böyle olduğunu zaten enerji piyasalarındaki herkes biliyor. Nedeni de çok basit: Türkiye’deki rafineriler, Rusya-Ukrayna krizi sonrasında -Avrupa Birliği ülkelerinin ambargo nedeniye almadıkları- Rusya petrolünü dünya piyasalarının çok altında fiyatlarla alabiliyorlar.
Her ne kadar indirimli fiyatlar -gizlilik gerekçesiyle- açık kaynaklarda yer almıyorsa da, bazı dönemlerde uluslararası piyasalardan yüzde 30’lara varan oranlarda indirimler olduğu tahmin edilmekte.
Ucuz Rusya petrolüne Türkiye’den ciddi bir yönelim olduğunu, bu ülkeden yaptığımız ham petrol ithalatının -özellikle Mart ayı sonrasında- belirgin bir şekilde artmasından açıkça anlayabiliyoruz. Rusya’dan ithalatımız, 2021 yılında aylık ortalama 450 bin ton civarındayken ve bu yılın Mart ayında sadece yaklaşık 300 bin ton düzeyinde gerçekleşmişken, Nisan ayından itibaren 1 milyon ton düzeyini aştı. Bu yılın ikinci çeyreğinde Rusya’dan ithal edilen ham petrol miktarı geçen yılın aynı dönemine göre tam 2,5 kat arttı. Geçen yıl aynı dönemde Rusya’nın ham petrol ithalatımızdaki payı yüzde 16 seviyesindeyken bu yıl yüzde 36 düzeyine ulaştı.
Tüm bu veriler, Türkiye'deki rafinerilerin Rusya’dan petrol alımını son dönemde önemli ölçüde artırdıklarına -şüpheye yer bırakmayacak şekilde- işaret etmekte.
Aslına bakarsanız, Türkiye için Rusya’dan ucuz petrol ticaretini engelleyen herhangi bir yaptırım da bulunmamakta. Diğer taraftan, Moskova'nın Ukrayna'yı işgal etmesinin ardından başta Çin ve Hindistan olmak üzere bir kısım Asya ülkelerinin -Batı'dan gelen tüm eleştirilere rağmen- indirimli fiyatlardan yararlandıkları ve Rusya’dan ham petrol ithalatlarını ciddi oranlarda arttırdıkları sır değil. Her ne kadar bu ülkeler Rusya'nın Ukrayna'daki savaşını finanse etmekle suçlansa ve Ukrayna Dışişleri Bakanı “Rus ham petrolünün her varilinde Ukrayna kanı var" dese de Rusya’dan alımlar artarak sürmekte.
Dolayısıyla, Türkiye’deki rafinerilerin de Rusya’dan ucuz ham petrol tedarik etmesinde yasal bir sakınca yok. Bununla birlikte, uluslararası piyasalara göre çok daha ucuza getirilmiş ham petrol kullanılarak elde edilen akaryakıtın maliyetleri -doğal olarak- düşük kalırken, Cenova/Lavera’da oluşan yüksek fiyatlar baz alınarak piyasaya sürülmeleri, rafineri kârlarının kabartılmasından başka bir sonuç doğurmamaktadır. Nitekim Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte Türkiye’deki akaryakıt fiyatlarında tarihi artışlar yaşanırken, rafinerilerin piyasa beklentilerinin çok üzerinde rekor ciro ve kârlar yaptıkları mali raporlardan açıkça görülmekte.
Mevcut uygulamanın, rafineri kârlarını ölçüsüz bir şekilde arttırırken diğer taraftan ekonomik sektörlerin akaryakıt maliyetlerini ve sonuçta enflasyonu artırma yönünde işlev gördüğü de son derece açıktır. Ucuz Rusya petrolünden yararlanmakta olan -örneğin Hindistan gibi- ülkelerin, bunu yüksek enflasyonu kontrol altına almaya yönelik bir fırsat olarak değerlendirirken, Türkiye’de bu fırsat sadece rafineriler lehine çalışmaktadır. Dolayısıyla, her ne kadar mevcut faaliyetler yasalara ya da uluslararası ticaret kurallarına uygun olsa da ekonominin bütünü bakımından rasyonel olmadığını ve ham petroldeki bu fiyat avantajından yararlandırılmadıkları için de ekonomik krizle boğuşmakta olan vatandaşa ciddi bir yük getirdiğini söylemek gerekir.
Ankara/Eylül 2022