DR. NEJAT TAMZOK
Geçtiğimiz günlerde bu yılın ilk yarısına ait elektrik üretim verileri Enerji Günlüğü’nde yayınlandı. Buna göre, yılın ilk altı ayındaki elektrik üretim miktarı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 2,5 artarak 141,8 milyar kilovatsaat’e yükseldi. Geçen yıl elektrik üretimindeki büyümenin yüzde 7,7 olduğu ve bu yıl için 310 milyar kilovatsaat’e yakın bir üretim tahmin edildiği dikkate alındığında, ilk altı aylık artışın beklentilerin oldukça altında kaldığı söylenebilir.
Altı aylık verilerde birkaç gelişme daha hemen göze çarpmakta. Bunlar arasında doğalgaz santrallerinin elektrik üretimindeki ciddi gerileme ve ithal kömür santrallerinin üretimindeki belirgin artış öne çıkmakta. Bu gelişmeleri görünce, “ülkemiz elektrik üretimindeki kaynak kullanım profilinde önümüzdeki yıllarda anlamlı bir değişim olur mu” sorusu akla geliyor. Ancak, bu sorunun cevabını altı aylık yerine daha geniş bir zaman dilimini dikkate alarak aramakta yarar var. Aşağıdaki on madde ile hem ülkemiz elektrik üretiminin 2000 yılı sonrası gelişimi özetlemeye çalıştık hem de yukarıdaki soruya cevaplar aramayı denedik:
1 - Ülkemizin brüt elektrik üretimi 2000-2018 yılları arasında yaklaşık 2,4 kat artarak 300 milyar kilovatsaat düzeyine yaklaşmıştır. Küresel üretimin sadece 1,6 kat arttığı bu dönemde, Türkiye, elektrik üretimini en fazla arttıran ilk 20 ülke arasındadır. Yüksek enerji yoğunluklu ekonomik faaliyetleri önceleyen büyüme modeli sürdürüldükçe, elektrik talebinin de hız kesmeden artması kaçınılmazdır.
2 - Dönem boyunca elektrik üretiminde en fazla kullanılan kaynak, yüzde 43 ile ithal doğalgaz olmuştur. Doğalgazın elektrik üretimindeki payı 2007-2009 yılları arasında yüzde 50 seviyesine kadar yükselmiş, enerji arz güvenliği üzerinde önemli baskılar yaratmıştır. Doğalgazın payı 2015 yılından itibaren düşmeye başlamış, 2018 yılının ilk 6 ayında yüzde 30’un da altına gerilemiştir. Önümüzdeki 1-2 yıllık süre zarfında alım ve fiyat garantili yap-işlet ve yap-işlet-devret doğalgaz santrallerinin önemli bir kısmının sözleşme süreleri sona ereceğinden doğalgaz santrallerinin payının daha da gerilemesi muhtemeldir.
3 - 2000 yılından itibaren en büyük gerileme yerli kömürde olmuştur. O tarihten bugüne kadar işletmeye alınan yerli kömüre dayalı santral kapasitesi aynı dönemde işletmeye alınan toplam kapasitenin sadece yüzde 5’i kadardır. Böyle olunca, 2000 yılında yüzde 30 olan yerli kömür payı bugün yüzde 15-16 civarına kadar gerilemiştir. Mevcut ya da planlanan yatırım projelerine bakıldığında yerli kömürde yakın zamanda bir atılım ihtimali de ortada görünmemektedir. Dolayısıyla, elektrik üretiminde yerli kömürün payı, önümüzdeki yıllarda da aşağı yönlü hareket etmeye devam edecektir.
4 - Gerileyen doğalgaz santrallerinin yerini yerli kömür değil büyük oranda ithal kömür santralleri almaktadır. 2000 yılında sıfır noktasındaki ithal kömürden elektrik üretiminin payı her yıl artış göstererek 2018 yılının ilk altı ayında yüzde 20’nin de üzerine çıkmıştır. Proje ya da inşaat halindeki ithal kömür santralleri dikkate alındığında ithal kömürün elektrik üretimindeki payının artmaya devam edeceği anlaşılmaktadır.
5 - Türkiye, - Hindistan ve Endonezya ile birlikte - son 5 yılda kömürden elektrik üretimi en fazla artan ilk ülke arasındadır. Bununla birlikte kömürden elektrikteki artış büyük oranda ithal kömürden kaynaklanmaktadır ve doğalgazda olduğu gibi burada da sürdürülebilirlik problemi yaşanması kaçınılmazdır.
6 - 1970’li yıllara kadar elektrik üretiminde en yüksek oranda kullanılan sıvı yakıtların payı -doğru bir politika ile- 2010 yılından itibaren yüzde 1’in de altına gerilemiştir. Bundan sonraki dönemlerde de sıvı yakıtlardan elektrik üretiminin bu düzeylerde seyredeceği açıktır.
7 - Hidrolik kaynaklardan elektrik üretiminin payı bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da -yağış durumuna bağlı istisna yıllar dışında- yüzde 20-25 bandında seyretmeye devam edecektir.
8 - Türkiye, son yıllarda hidrolik dışındaki yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretiminde önemli bir atılım yaptı ve 2010 yılı öncesi yüzde 1’in altında olan bu kaynakların toplam elektrik üretimi içerisindeki payını yüzde 10 düzeyine kadar çıkarabildi. Bununla beraber, buradaki sıçramada en büyük pay rüzgâr elektriğinin ve bir ölçüde jeotermal santrallerinin oldu. Buna karşın, son birkaç yıldır tüm dünyada patlama yapan güneş elektriğinde arzu edilen üretim rakamlarına ulaşılabidiği ise söylenemez. Önümüzdeki yıllarda yenilenebilir elektriğinin payı, doğal olarak mutlaka aracaktır. Ancak, bu artışın hızı, büyük ölçüde depolama teknolojilerindeki gelişime ve enerji yönetimlerinin bu alandaki ısrarına bağlı olacaktır.
9 - Türkiye’nin ilk nükleer santrali unvanına sahip olacak Akkuyu Güç Santrali’nin birinci ünitesinin 2023 yılında devreye alınacağı, bunu ikinci ve üçüncü nükleer santrallerin izleyeceği yetkililer tarafında sıkça dile getirilmekte. Dolayısıyla, söz konusu projelerin belirtilen tarihlerde gerçekleşmesi durumunda nükleer elektriğinin 2025 sonrasında toplam elektrik üretiminin yüzde 10-15 civarında bir kısmını karşılaması mümkündür. Bununla beraber, nükleer güç santralleri, özellikle Fukuşima felaketinden sonra belirgin bir yön tesbitini hâlâ yapamamışlardır. Bu bakımdan, nükleer konusundaki küresel gelişmeler, ülkemizin nükleer santral serüveninin yönünü de belirleyecektir.
10 - Türkiye, bu yüzyılın başından bugüne kadar elektrik üretiminde ithal kaynak bağımlılığı en yüksek ülkeler arasında yer almıştır. Bazı yıllar yüzde 60’a kadar varan bağımlılık oranı, dönemin tamamında yüzde 55 düzeyindedir. Doğalgaz santrallerinin payının gerilemesiyle bağımlılık oranının düşeceği düşünülürken, doğalgazın yerini ithal kömürün alması bu gelişmeyi engellemektedir. İthalat bağımlılığının yönünün aşağıya doğru kırılabilmesi, ancak başta güneş olmak üzere yenilenebilir kaynaklara ağırlık verilmesi suretiyle mümkün olabilir.
Dr. Nejat Tamzok / Ankara-Temmuz 2018
Nejattamzok [at] yahoo.com