1. HABERLER

  2. DOĞALGAZ

  3. Doğu Akdeniz’de olası doğal gaz zehirlenmesi

Doğu Akdeniz’de olası doğal gaz zehirlenmesi

Enerji Günlüğü - Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarının bölge ülkelerine sunduğu fırsatlar, işbirliği ve çatışma olasılıkları nelerdir? Journal...

Doğu Akdeniz’de olası doğal gaz zehirlenmesi

Enerji Günlüğü - Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarının bölge ülkelerine sunduğu fırsatlar, işbirliği ve çatışma olasılıkları nelerdir? 

Journal of Energy Security’de yayınlanan Sohbet Karbuz imzalı yazıda bu konu ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor. Sohbet Karbuz halen, Akdeniz Ülkeleri Enerji Şirketleri Birliği'nin (OME) Hidrokarbon Kaynakları Direktörlüğü görevini yürütüyor. 

Yazı, ‘Doğal gaz solunduğunda zehirleyici bir madde değildir. Ancak fazla solunduğunda vücuttaki oksijen seviyesini düşürür ki, bu da bazı zihinsel sorunlara neden olur. Bu durumun ilk safhasında baş dönmesi, baş ağrısı ve görme bulanıklığı yaşanabilir. Eğer doğal gaza maruz kalma devam ederse hafıza kaybı, denge kaybı ve karar vermede zayıflıklar baş gösterir. Ağır durumlarda hallisünasyonlar başlar’ genel bilgileriyle başlıyor. Bu durum ile, şu anda doğu Akdeniz’deki Kıbrıs ve İsrail denizüstlerinde dikkate değer miktarda doğal gaz rezervlerinin bulunmasının uluslar arası kamuoyunun ve gelişen sanayinin dikkatini çekmesi durumu arasında bağlantı kuran Karbuz, yazısını bu minval üzerinde şekillendiriyor.

Her ne kadar Mısır dışında bölgedeki ülkeler bu kaynakları bulmakta hiç acele etmeseler de, şüphesiz doğu Akdeniz’in büyük hidrokarbon kaynaklarına sahip olduğu vurgulanarak,1999 ve 2000 yıllarında İsrail ve Gazze denizüslerindemütevazi miktarda gaz bulunmasının çabaları hızlandırdığı ve bölgedeki jeofiziksel kazanımları teşvik ettiği belirtiliyor. Bölgedeki petrol arama çalışmalarıyla ilgili geniş bir arka plan veriliyor.

2009 ve 2010 yıllarında İsrail’in Tamar ve Leviathan bölgelerinde bulunan gaz rezervleri ile 2011 yılında Güney Kıbrıs’ta bulunan rezervlerin üç temel bölge oluşturduğu ve bunlara son dönemlerde küçük çaplı bazı yerler de eklendiği belirtiliyor.Levant havzasında bulunan toplam gaz rezervi miktarının 1.1 trilyon m³ olduğu ve bölgenin dünyanın en zengin el değmemiş bölgesi olduğundan daha fazla gaz, hatta petrol potansiyeline sahip olduğu belirtiliyor . Son yapılan Amerika jeolojik araştırmalarının (USGS) bunu doğruladığı ekleniyor.

Ek bir bilgi olarak da, USGS’nin 2010 yılı mart’ında Levant havzasındaki ( Gazze, İsrail, Lübnan, Suriye ve Kıbrıs’ı içine alan) petrol ve gaz potansiyeli ile ilgili yayınladığı değerlendirmeye yer veriliyor. Buna göre, bölgedeki petrol potansiyelinin 1.7 milyar varil, gaz potansiyelinin ise 3.45 trilyon m³ olduğu belirtiliyor. USGS’nin iki ay sonra sunduğu değerlendirmede de Nil Delta yatağındaki gaz potansiyelinin Mısır’ın mevcut potansiyelinin üç katı olduğu da ifade ediliyor.

Yazıda bütün bu keşifler ve değerlendirmelerin sadece umutları arttırmadığı, aynı zamanda göz ardı edilemeyecek kadar büyük potansiyel kar nedeniyle uluslar arası petrol ve gaz şirketleri için bölgeyi cazip hale getirdiği ifade ediliyor. Karbuz, keşfedilmiş ve keşfedilmemiş rezervlerin paraya çevrildiğinde on iki- on üç rakamlı sayılarla ifade edildiğini ve bunun da baş dönmesine neden olduğunu ifade ederek ekliyor; “ Yani doğal gaz zehirlenmesinin belirtileri başlıyor”.

Kıbrıs

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin baş dönmesinin büyük bir deniz üstü gaz sahasının keşfiyle, 28 Aralık 2011’de bir yılbaşı hediyesiyle başladığı belirtilen yazıda,Ülke’nin 2012 Şubat ayında ihale verme işlemlerinin ikinci turunu açtığına ve medyanın da Kıbrıs’ın Akdeniz açıklarındaki 1700 milyar m³ doğal gaz potansiyeline odaklandığı belirtiliyor. Bu tahmini miktarın dikkatleri çekecek büyüklükte olduğu ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin Münhasır Ekonomik Bölgesinde doğal gaz araştırmalarda bulunmak amacıyla açılan ikinci tur ihaleye 15 şirketin başvurduğu ifade ediliyor. Borçlarla boğuşan Kıbrıs’ın Fransa, İtalya ve Koreli şirketlere ihale verdiği de ekleniyor.

İsrail

İsrail’in altmış yılı aşkın bir zamandır denizüstü ve kara topraklarında açtığı 500 kuyuya milyonlarca dolar harcadığı ve kendi hidrokarbon rezervlerini bulma umudunu hiçbir zaman kaybetmediği ifade edilen yazıda, Tamar ve Leviathan bölgelerinde gaz bulunmasının her şeyi değiştirdiği belirtiliyor. Bu sahaların 2001 ve 2010 arasında dünyanın en büyük açık deniz gaz keşfi olduğu, daha küçük ölçeklerde de olsa başka rezervlerin de bulunmasının, Moses’in İsrail’in vaat edilmiş topraklar olduğu düşüncesinde ne kadar haklı olduğunu gösterdiği de ekliyor.

Karbuz’a göre, “daha geniş gaz sahaları bulunacağı açıklamalarıyla birlikte bu keşifler öylesine baş dönmesi yarattı ki, 2012 yılında bulunan Tanin, Dolfin ve Shimshon sahalarıunutuldu. Belki de bu sahalar hiç işlenmeyecek ama Tamar ve Leviathan sahalarındaki ileriye yönelik revizyonlar ilgiyi yüksek tutmaya yeterli oluyor. Son birkaç yıl gerçekleşen çok az gelişmeye rağmen baş dönmesi hala ağır basıyor”.

Bu düşüncesine örnek olarak, beklentilerin çok fazla olduğu Sara ve Myra sahalarını gösteriyor ve İki sahanın da ticari ihraç kapasitesine sahip olmadıkları için terk edildiğini ve bunun da hayal kırıklığı yarattığını söylüyor. Aynı hayal kırıklığının İshaiiçin de yaşandığını ekliyor. Ve yine,Zion Oil & Gas’ın 2013 Ocak ayında Eliyah-3 kuyusundaki çalışmalarını hidrokarbon olduğuna dair yeterli kanıt olmadığı için durdurduğunu açıkladığını da belirtiyor.

“Tabi ki oyun henüz bitmiş değil ve kısmen enerji cahilliği nedeniyle aldatmacalar sürüyor”diyen Kabuz bu konuda çarpıcı bir örnek veriyor. 1 Mayıs 2013 tarihinde İsrail’in önemli gazetelerinden birinde “ Leviathan gaz rezervleri yeniden yükseldi” başlıklı bir makale yayınlandığını, makalenin spotunda ‘kesinleşmiş kaynaklar’idadesi kullanılırken, haberin devamında ‘ sahaların kesinleşmiş rezervleri’ ifadesinin yer aldığına dikkat çekiyor. Bu da yetmiyormuş gibi, bu çelişkili ifadelerin yer aldığı yazıya kaynaklık eden yazının ise ‘Leviathan sahasında kesin olmayan doğal gaz kaynakları’ isimli yazı olduğunu da ekliyor.

Lübnan’ın gaz halüsinasyonu

“Lübnan’la ilgili yazılıp çizilen yorumlar kelimenin tam anlamıyla elmalarlaarmutları karıştırma” diyen Kabuz, Lübnan’ın gaz potansiyeli 700 milyar m³ ile 2000 milyar m³ arasında tahmin edilse de şu ana kadar tek bir kuyunun açılmadığına dikkat çekiyor. Her şey yolunda giderse Lübnan’ın denizüstü rezervlerini işletme ihalesinin 2014 yılının Mart’ında tamamlanmış olacağını ve yine her şey yolunda giderde bir yıl içinde gaz bulunur ve ticari kapasiteye sahip olursa sahayı geliştirmek için en azından üç dört yıl gerekeceğini söylüyor. Bunun da anlamının önümüzdeki on yılda gaz ihracından bir kazanç beklenemeyeceği olduğunu da ekliyor.

Bu konuda yapılan abartılı ve yanıltıcı haberlerin nadir olduğunu ama Lübnan Enerji Bakanı Gebran Bassil’in yaptığı şu konuşmanın çok önemli olduğunu belirtiyor: “ İşte beklediğimiz an geldi. Hep özlediğimiz bir fırsat bu. Rüyalarımız gerçek oldu”.Ayrıca, son günlerde Beyrut sokaklarındaki reklam panolarına da dikkat çeken Kabuz, bu panolarda “ Lübnan’ın şimdi petrolü var” ifadesiyle, modern bir ordu, yüksek hızlı tren ağları, bedava sağlık ve eğitim hizmetleri sözlerinin verildiğini belirtiyor. Bu durumun insanın aklına ‘ Dereyi görmeden paçaları sıvama’ atasözünü getirdiğini de ekliyor.

Enerji cahilliğinin, baş dönmesiyle birlikte doğal gaz zehirlenmesinin diğer belirtileri olan bulanık görme, yönünü şaşırma ve karar verme zayıflığına da neden olabildiğini belirten Kabuk, İsrail Hükümetinin doğal gaz için oluşturduğu Tzemach komitesinin İsrail gaz ihraç politikası teklifini bir elinde umut ve aldatmaca karışımı, diğer elinde de rezervleri ve olası kaynaklarına dayandırdığını söylüyor. Bu ciddi sonuçları ve etkileri olan kararların alınmasına yol açabilir diye de uyarıyor.

Bulunan rezervlerin ancak üretim yapılabilirse bir anlam ifade edeceğine vurgu yaparak, ciddi şirketlerin baş dönmesi ve illüzyonlarla yatırım kararı almayacaklarını belirtiyor.

Jeopolitik anlaşmazlıklar

Kabuz, Akdeniz sularında hidrokarbon kaynaklarının bulunmasının enerji güvenliği, ekonomik refah ve bölgesel işbirliği konularında büyük fırsatlar sunmakla beraber, devasa teknik, yönetim, güvenlik ve jeo- politik etkileri olan hukuki ve siyasi çekişmelere de yol açtığını belirterek şunları söylüyor:

“Doğal gaz dünyanın en karmaşık siyasi bölgesinde ortak bir payda olacağı yerde en temel jeopolitik baş ağrısı bileşeni haline geldi. Çözümlenmemiş deniz sınırları kavgaları ve yükselen politik tansiyon en hassas konu”.

Deniz sınırı anlaşmazlıklarını ikili ya da çoklu görüşmelerle ya da hakem heyeti ile çözmenin hayati önemde olduğunu söyleyen Kabuz, tarafları Hidrokarbon kaynaklarından yararlanmaya katacak samimi bir mekanizmanın ara çözüm olabileceğini belirtiyor. Ancak bu tarz fırsatların mevcut durumda olmadığını ve Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti kadar Lübnan ve İsrail’in de karşılıklı ödünler vermeden bu fırsatların olmayacağını da ekliyor.

Kabuz yazısında şöyle devam ediyor:

“Doğal gaz solunduğunda zehirlemez.Ancak, politik bir atmosferde zehirleyebilir ve dolayısıyla zaten bölgede var olan çekişmeleri arttırabilir. Böylesi bir durumda petrol anlaşmazlıkları ve kaygıları bölgeyi alevlendirir.Provakatif davranışlar sadece konuşmaları şiddetlendirip tansiyonu arttırır. Bu da Orta Doğu’nun güvenliği ve istikrarı için ciddi bir tehdit olur. Bölgesel istikrarsızlık doğu Akdeniz gaz kaynaklarının çıkarılması ve dağıtılmasını yavaşlatan olumsuz bir ticari etkiye neden olacak. Hiç şüphe yok ki, enerji gelecekte Doğu Akdeniz ülkeleri için belirleyici bir unsur olacak. İster istikrar ve refaha zorlasın, ister şimdi olduğu gibi anlaşmazlığı körüklesin”.

Önümüzdeki yol

Geleceği tahmin etmenin zor olduğu belirtilen yazıda,dikkatli ve akıllıca yönetilmezse, zaten karmaşık olan bölgenin daha fazla karışacağının kesin olduğu belirtiliyor.

“Anlaşmazlıkların olası bir işbirliğine dönüşebilmesi için bütün tarafların daha fazla oksijen soluması gerek” denilen yazıda, bunun da bölgedeki ülkelerle dış güçlerin yapıcı ve açık diyaloglarıyla, pragmatik ama dengeli bir işbirliğiyle olabileceği belirtiliyor.

çeviri-haber: Sabiha Kötek